Ahmed Arif'in Leyla Erbil'e yazdığı mektuplardan oluşan, bir adamı severken ölümsüzleştiren,güzelliştiren, bir kadını tüm kadınların kıskanacağı sonsuz bir lanete sürükleyen muhteşem eserdir Leylim Leylim...
Franz'ın Milena'sıyla kıyaslanması bence bu kitaba o satırlara haksızlık...çalkantılı dönemde siyasi baskı,mahpus,sürgün günlerinde yaşama ümidi veren bir aşk. Tutuşmayan ellerin,öpüşmeyen dudakların, bakismayan gözlerin masalı. Sahi nasıl bir duyguydu acaba Ahmed'in Leylim'i olmak,böyle sevilmek tapınılmak ve Leyla'nın Ahmed'i olamamak...Her satırına kalbimi bıraktım böylesi muazzam bir aşkın önünde saygıyla eğildim.
"Sabah gözlerimi sana açarım.
Akşam, uykularımı senden alırım. Nereye, ne yana dönsem karşımda mutluluğun o harikulade baş dönmesini bulurum.
Böyleyken gene de şükretmem halime, hergelelik, açgözlülük eder, seni üzerim. Aklıma gelmezki seni usandırır, sana gına getiririm. Sana dert, sana ağırlık sana sıkıntı olurum. Nemsin be? Sevgili, dost, yâr, arkadaş... hepsi. En çok da en ilk de Leylâsın bana. Bir umudum, dünya gözüm, dikili ağacımsın. Uçan kuşum, akan suyumsun. Seni anlatabilmek seni. Ben cehennem çarklarından kurtuldum. Üşüyorum kapama gözlerini..."
Ahmed Arif'in bu sözlerinin üzerine ne denir ki mutlaka okumalısın sevgili okur böyle sevilmenin nasip olmasını hayal ederek saygıyla....