Allah teâlâ, ruhlara cesetlere girmeyi emretmiş, onlar da bu emirden dolayı cesetlere girmişlerdir. "Ona belirli bir biçim verip de ruhumdan üflediğim zaman, hemen onun için secdeye kapanın" (Hicr, 15/29) buyruğunda ifade edildiği gibi. Ruhlar, cesetlere bağlanıp kalınca, elestü bi rabbiküm (A'raf, 7/172) gününde Allah'ın ahdinden aldıkları mîsâkı unuttular ve aslî vatana dönmediler. Bunun üzerine Rahmân, onlara acıyıp, kendilerine o aslî vatanı hatırlatıcı olarak semâvî bir kitap indirdi. Nitekim yüce Allah, şöyle buyurmaktadır: "Onlara Allah'ın günlerini hatırlat." (İbrâhîm, 14/5) Yani, ruhlar ile geçen önceki vuslat günlerini.
Bütün peygamberler, bu uyarıda bulunmak için dünyaya geldiler ve âhirete gittiler. Ancak insanlardan pek azı, aslî vatanını hatırlar, ona dönmeye âşık olur ve neticede aslî âleme ulaşır..
"Öte yandan Biz, her insanın kaderini (kendi) boynuna dolamışızdır. Öyle ki, kıyamet günü, önüne, her şeyi açık-açık kaydedilmiş bulacağı bir sicil çıkaracağız." (İsrâ, 17/13)
Hz. Aişe(ra) şöyle anlatır: "Bir gece, Rasülüllah'ın yatakta olmadığını fark ettim. Ellerimle onu araştırdığımda, elim onun ayak altlarına dokunuverdi. O, iki ayağı dik durur vaziyette secdegâhında şöyle dua ediyordu: "Allah'ım, gazabından rızana, azabından affına sığınırım. Senden yine Sana sığınırım. Sana yapılacak övgüyü bitiremem (Sana gerektiği şekilde övgüde bulunamıyorum). Sen, kendini nasıl övdünse, o şekildeki övgüye layıksın"