Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Artemis

Anlatamıyorum, sözcükler çıkmıyor dudaklarımdan tek anlatan şarkılardı beni seni bizi sana olan duygularımı bazen şarkılar bile kıfayetsiz kalıyor bana tercüman olmaya.. sana nasıl diyebilirimki aşık olduğumu aslında basit ama bana o kadar zor ki söylemek hele ki sana.. Bir şey hep engel oluyor bulamıyorum kendimde o cesareti olmuyor.. seni sürekli özlemekten sadece hayalimde ya da fotoğraflarındaki senle yetinmek yetmiyor yetmiyor.. her gece gözyaşları eşlik ediyor içimdeki sana bu zamana kadar belki olur dedim ama olmadı.. zamanı geldi.. artık veda vakti.. icimde seni nasıl büyüttüysem öyle veda edeceğim haberin olmadan sessiz sedasız.. Elveda deniz canavarı..
Reklam
Güneş ve Ay
Evren yaratıldığı zaman imkansız aşkta yaratılmıştı. Temsilidir Ay ve Güneş bu aşkın. Bir karanlığın içerisinde beliren ufacık bir ışıktı. Her yeri ışığıyla güzelleştiren Güneş, o kadar güzeldi ki ona yakın olan herkes ışığıyla yanardı. Güneş ışığıyla ısıttığı gibi yakardı. Zaman geçtikçe evren düzene oturdukça Güneş yalnız olduğunu hissederdi.
Yavaşla! Dur artık! Nefes al! Gör, duy, hisset, odaklan. Zaman hakikatı gösteriyor Gör! Ne yaptığını Ne zaman hissettin gerçeği Hisset! Duygularını Fısıltılar etrafta kol geziyor Duy! Sessiz çığlıklarını Karışık görüntüler beynimde dolaşıyor Odaklan! Karmaşığın uyumuna Dinlen! Ve başla.. Sadece yap onu Şimdi... Harekete geç! Kocaman aslı küçük olan gezegende en derin hissinle yaşamaya... BAŞLA... ŞİMDİ...

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Dünya dönüyor, bir hayal var. Içinde senin geldiğin ve benim seni beklediğim bir hayal. Anlamaya çalışıyorum neden diye anlayamıyorum. Geliyosun. Uçsuz bucaksız gözlerin gözlerimde. Elinin sıcaklığı buz gibi elimi ısıtıyor. Karanlık aydınlığa bırakıyor, soluk renkler canlanıyor, dünya yaşamı, anlamı kazanıyor. Elimi çeksem düşücek gibiyim, gözlerimi kaçırsam bir daha bakamayacak gibiyim. Kalbim ağzımda, duygularım alt üst. Sadece sen ve ben uzaktan bir tını, bir ses, bir müzik. Ses yükseliyor, kalbimin müziği bir bütün oldu... Ne bu hayale inancım var ne de inanmaya cesaretim.. Ben bir hayalperestim ve sen bu hayallerimin kahramanısın..
Umutsuz hissedersen kaldır kafanı bak gökyüzüne, Ay, umudun olsun Işığı, güç versin Yıldızlar, hayalin olsun Ve hisset, düşün Tüm evren senin sevgi evin olsun.
Reklam
Ikı deli rüzgâr
Ansızın bir gece rastlaştılar birbirinden habersiz iki deli rüzgar. Bilmiyorlardı ki bu rastlaşma yönlerini değiştireceklerini. Anlamışlardı birbirlerine ait olduklarını ama asla kavuşamayacaklarını.Biliyordu aşkları imkansızdı. Biri sıcakken diğeri o kadar soğuktu, biri beyaz diğeri siyah, biri dünyayı yaza boyardı diğeri kışa. Vazgeçecekti. Yönünü değiştirdi. Ne kadar kaçsalarda ansızın karşılaşıyorlardı. Yüreklerine söz geçirmiyorlardı. Tüm evren yıkıcı aşklarına şahit oluyorlardı. Aşkları o kadar korkutuyordu ki yine kaçıyorlardı. Yıllarca kaçtılar acıyordu yürekleri. O kadar acıyordu ki biri her tarafı buz yaptı diğeri kavurdu sıcağıyla. Yıllarca kaçtılar yüreklerindeki acı ve özlemle ta ki bir gün yine rastlaşıncaya kadar. Gördüler birbirlerini yön değiştirmek istediler ama yapamadılar kavuştu iki deli rüzgar. O gece acıları şimşek, özlemleri gökleri deldi. Okyanus aşklarına büyük dalgalar yarattı. Tüm gece evren onların aşklarına şahit oldu. Bu sefer ayrılık daha yıkıcıydı. Okyanus dayanamadı. Iki deli rüzgârın aşklarına ev olmak istedi. Her birbirlerini özlediklerinde evlerinde buluşacaklardı. Söz verdiler her özlediklerinde en parlak yıldızlar mesajları olacaktı. Sonsuz hayatlarında okyanus evleri, yıldızlar aşklarının habercileri oldu...
Aşk
Aşk bir oyundu. Çocukken oynadığımız oyunlar gibiydi. Sonu ne zaman geleceğini bilmediğimiz ama hep var olan bir oyun. Ve bu oyunun en önemlisi oyun arkadaşındır. Oyunu paylaştığın kişi seninle küssede kavga etsede eninde sonunda oyunu oynamak icin yine yanina gelmeyi bilir. Çünkü oyun ikisininde dünyası olmuştur. Dünyalarını birleştirip kurallarını kendi belirledikleri bir oyundur, aşk. Oyun, öğretir, heyecanlandırır, üzer, sevdirtir, kıskandırır... Aşk iki kişinin tek bir oyunudur...
Özlem, dilektir:- "Lütfen bu gece üşümesin-----" "Lütfen bu gece acılanmasın -------" "Lütfen bu gece rahat uyusun -------" -Oruç ARUOBA-
Toplumlar oluştuğunda aralarındaki uyumu belli ortak özellikler oluşturuyordu. Böylelikle herkes birbirlerini sevebiliyorlar ve anlaşabiliyorlardı ta ki farklılıklar ortaya çıkıncaya kadar. İnsanoğlu her şeyi bildiğini zannederken değişimin var olduğunu göremiyordu. Değişimler sayesinde farklılıklar ortaya çıktı. Farklılığın olduğu yerde insanlar ne yapacaklarını bilemez. Bilinmeyen bir durum insanı karmaşıklaştırır ve korkuya yol açar. Korktuğumuzu kabul etmeyip farklılığı toplumdan dışlarız ya da topluma ayak uydurmasını sağlayıncaya kadar uğraşırız. En kötü ihtimal ölümlerini izler suçlarımızı üstlenmeyiz. Çünkü o uyum sağlayamıyordu. İnsanlığı, vicdanı, ruhu, duyguları, hayalleri, umutları önemli değildir. Sadece uyum sağlayıp sağlayamaması önemlidir. Toplumlara karşı "Ben size uyum sağlayamıyorum çünkü ben buyum, benim beynim uyumu sağlayamıyor." Diyebilmeliyiz. Farklılıklarımızın bizi birleştirilebildiği bir toplum olmayı öğrenmeliyiz... Her an değişime, her an öğrenmeye...
-Nedenini sormasam ve tekrar gelsen ne değişir bu dünyada? -Çok şey değişir küçüğüm, küçük kalbin değişir, sen olmayı bırakırsın, gözlerin solar, kara bulutlar çöker ve büyürsün, isteme..
Reklam
Bir yol düşünün, sonu belli olmayan nereye gidildiğini bilmediğiniz bir yol... Bir küçük kız çocuğu yolda yürüyor. Mor, pembe rengi bir elbise giymiş, saçları örülmüş, yanakları pespembe, gözleri kahvenin tonunda, ayakları çıplak yolda yürüyor. Elinde oyuncağı etrafına bakınıyor. Yardım isteyecek birilerini arıyor ıssız yolda. Güneş dünyayı yakarken küçük kız yardım arıyordu, kimsecikler yoktu. Küçük kız gece oluncaya kadar yolda oturdu. Güneş batıncaya kadar kendi kendine oyun oynadı. Gözleri kan çanağı olsada oyununa devam etti... Ay yüzünü gösterip, karanlığı ışığıyla aydınlattı. Küçük kız bütün günün ardında ilk defa dudağı kıvrıldı, gülümsemişti. Kendini güvende hissetti, oyuncağını eline aldı ve yola koyuldu. Küçük kız konuşmaya başladı, yıldızlara içini döktü... Her konuştuğunda bir yıldız kaydı. Bir yıldız, iki yıldız, üç yıldız... Yetmiyordu küçük kız içindeki yalnızlığı atamıyordu. En sonunda aya döndü, kırmızı gözleriyle baktı. Bir umut istedi, bir umut bekledi... Ay ışığıyla yolda yürüdü umutsuzca, hayalkırıklığıyla, üzgün ama bir o kadar güvende... Oyuncağı ve ay bir güvendi bu ıssız yolda... Yalnız olmadığının... Ve sen düşün içinde kaybolmuş çocuğun yalnızlığını...
“Hiç kimse izlemiyormuş gibi dans et, hiç incinmemiş gibi sev, hiç kimse dinlemiyormuş gibi şarkı söyle, dünya cennetmiş gibi yaşa.” – William W.purkey –
Yaşlı Pencerelerin Ardında
Ruhu yorulmuş küçük kız çocuğu Ne sana gelebiliyor ne senden kopabiliyor Yaşlı pencerelerin ardında Saçları savruluyor Korkak kalbi onu ele geçiriyor Yaşlı pencerelerin ardında Sadece seni uzaktan izlemekle kalıyor Senin ondan haberin olmasada Yaşlı pencerelerin ardında Sadece kalbi fark et diye bağırıyordu Boğazında bir yumru Yaşlı pencerelerin ardında Nefesini evrende ararken Bir yanı git bir yani kal diye bağırıyordu. Yaşlı pencerelerin ardında
Doğduğumuz andan beri hep olumlu ya da olumsuz bir değişim içindeyiz. Bir günümüz bir günümüze uymuyorken insanalarla bir uyum içinde yaşıyoruz. Uyum derken bir kısır döngü aslında her an bir başlangıç ve bitiş içindeyiz. Başlıyoruz ve bitiriyoruz. Ya değişim o da bitmiyor mu? Başlangıcı anne rahminde başlayıp ölünceye kadar devam eden aslında öldüğümüzde bile devam eden bir durum. Peki değişim ne zaman biter nasıl biter bunu bilmiyorken bu dünyada değişen her insanı niye kabul etmiyoruz. O eskisi gibi değil çünkü zaman akıyor ve o zaman içinde değişiyor. Değiştikçe kendini anlıyor ve kendini buluyor. Insanı olduğu gibi kabul etmek insanin hayatı boyunca değişimiyle kabul etmektir. Ve siz bunu kabul etmediğiniz zaman bırakın insanları ki sizden nefret etmesinler. Her anki değişimde kendini bulan ve kendi olan insanlar olarak yaşamaya...
Tek Bir An
Sizi var edecek Veya yok edecek Sizi sizden alacak Ya da size verecek Tek bir an Öyle bir an ki Ne olduğunu bilmeden Sarsılan ruhlar Anlamadığı Tek bir an Ve bir kez dillere vuracak "Keşke" Görülecek gözlerdeki pişmanlık Yaşattıracak ya da öldürecek Tek bir an
Aşka Olan Acemiliğime Ver
Geldim, sana anlatamıyorum Görmedin beni gözlerinde kaybolsamda Konuştum, sana rağmen Duymadın mavinin en derinliklerinde Aşka olan acemiliğime ver. Uzaktan izliyorum seni, Maviliklerinin parlaklığını Silemiyorum gözyaşlarını Çocuksu bir korkaklık Aşka olan acemiliğime ver. Çocuksu bir heyecan Seni kendimden çok Evrendeki yıldızlar şahit Söyleyemiyorum sana Aşka olan acemiliğime ver. Açtım bir müzik Gözlerin gözlerimde Anlatıyorum dilimin ucundakilerini Belki hiç okuyamayacağın bir şiirde Aşka olan acemiliğime ver.
Reklam
AFAT
Bir isim, Tanımıyorsun onu Sadece biliyorsun, hissediyorsun Gözlerine bak Görme , Ona dokun Hissetme. Bir isim, Seni senden alan Kendini kaybettiren Ruhunu öldüren Öldürtme, Bedenini yakan Yaktırtma, Afat.
Ona bakmak ve onu görmek farklıdır... Ona bakarken sadece dış görünüşünü, yüzünü, giyimini, saçına bakarsın... Onu görmek ise onu yaşamaktır. Onun iyiliğini kötülüğünü ruhunu bedenini düşüncelerini duygularını hayatını ailesini görmektir. Bakarsın onu izlersin, görürürsün onu yaşarsın...
 "Görmezden gelin, ses etmeyin, cevap vermeyin. Sessizlik herkesi mahveder." -Charles DARWIN-
Belki de insan sevilmekten çok anlaşılmayı istiyordu. George ORWELL
Kötülük ve iyilik arasında mahsur kalmış bir ruh ve ölmüş ruhunu arayan bir beden... iki farklı insan iki farklı yaşamdan oluşur ve ortak bir noktada buluşurlarsa ne olur? Aşk mı savaş mı?