Kötülükten bana çok iyilik geldi. Sessiz kalınca, hiçbir şeyi baskılamayınca, dikkatimi koruyunca ve gerçeği kabul edince- her şeyi olmasını istediğim gibi değil oldukları gibi kabul edince- alışılmadık bir bilgi ve aynı zamanda alışılmadık güçler bana geldi.
Ben gençleri küçümsemiyor ve onlardan nefret etmiyorum. Bazılarına elimden geldiğince yardım ettim. Onları geri çevirmedim. Gerçeği bir adamdan duymaya layık gördüklerime kötü davrandım. Ne yapabileceklerini, içlerinde neler olduğunu görmek için onları aradım, arzuladım ve yirmi, yirmi beş yaşların yolunda bekledim. Daha hiddetli, daha bireysel, daha az ciddi ve daha az ezberci olmalarını tercih ederdim. Fakat önemi yok. Onlara oldukları haliyle saygı duyuyor ve takdir ediyorum. Vasat şeyler yaptıklarında veya saçma şeyler yazdıklarında onları yargılamıyorum. Geçerli bir şeyler yapacak noktaya varana dek birçok kötü şey yapmak gerekir. Yazı masasının çekmecesinde hazır duran bir başyapıtla yirmi yaşına gelinmiyor. Umarım bunu yaparlar ve benim başaramadığımı onlar başarır ve beni pişmanlık duymadan ezip geçerler.
Çok, pek çok belki de fazlasıyla kitap okumuş olsam da yine de hiçbir şey okumadım diyebilirim. Aklımda bir dolu isim, bir sürü kitap ismi, bir depo dolusu not var fakat yavaş yavaş ve düşüne düşüne yaptığım tekrar tekrar okumalar sayesinde içini dışını, kelimelerini ve ruhunu gerçekten bildiğim kitapların sayısı pek az.
Yirmili yaşlar geçti; doruk noktasına ulaşan gençlik çoktan dolup taşmakta; somut insanlıkla iç içeyken daha bir gerçekçi olan hayat başladı ve kendi kendine yetmez oldu.
On sekiz, yirmi, yirmi beş yaşımdaki gerçek sevdiklerim, hiçbirinizi unutmuyorum ve her biriniz gözümün önünden teker teker geçiyor ve yüreğime bir tarihi, bir ülkeyi, bir dizeyi, bir düşünceyi hatırlatıyorsunuz. Hepinize borçluyum.