"Zambaklar en ıssız yerlerde açar, Ve vardır her vahşi çiçekte gurur. Bir mumun ardında bekleyen rüzgar, Işıksız ruhumu sallar da durur. Zambaklar en ıssız yerlerde açar." Sezai Karakoç
Kitabı okuduğum süre boyunca aklıma sürekli Sezai Karakoç'un Mona Rosa şiiiri geldi. Her anlamda, hayatının her döneminde yoksunluğu yaşayan Felix çıksa ve Madam de Mortsauf'a dese ki "Bir gün gözlerimin ta içine bak, Anlarsın ölüler niçin yaşarmış." ve sonra " Zaman ne de çabuk geçiyor Mona. Saat onikidir söndü lambalar, Uyu da turnalar girsin rüyana, Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar." dese ne kadar da anlamlı olurdu.
Kitabın bir diğer ve beni düşündüren konusu da birey ve toplumun ahlaki kurallarının çatışması. Bu noktayı iyi anlamak gerek. İnsan davranışlarında özgürdür ancak sonuçlarına ve ödediği bedellere katlanmak koşulu ile. Her kitabın, olayın bizde oluşturduğu algı ve yansıması farklı olacaktır.
Olayları zihnimizde adeta damıtarak bazen süzerek yorumlarız. Bu kitabı yasak ve toplumun kabul etmediği bir ilişki olarak da algılayabilirsiniz, aşkın saf bir halini, yani maddesel değil de ilahi ve ruhsal boyutunun varlığını da görebilirsiniz.