Kitapların, romanların, hikayelerin, şiirlerin şöyle yavaşça kenara ittiği sevgi yalnız galiba sinemalarda ve eski piyeslerde birazcık yer bulabiliyor.
Akışkan ortamlarda, insanlar günlük olayların koşturmacasına odaklanır, ayrıntılarda kutsal bir işaret keşfetmeye çalışır; aynı, kurban ettikleri hayvanların iç organlarına bakarak kehanette bulunan eski zaman rahipleri gibi.
İnsan bazen öyle bir duruma gelir ki; yeni bir şeylere girişmediğimiz takdirde, yaşamınızın, iyice eskimiş bir elbise gibi giderek lime lime olacağını hissedersiniz.
Kitlelere insan gözüyle bakılmadığından, önemli olan kişinin kendini kitleden ne kadar ayrıştırabildiğidir. Amerikalıların bireycilik saplantısı bu bağlamdaki bir statü ihtiyacını gösterir: Kişi, kendisi olduğu için saygı görmek ister.
Rutin, belirli bir noktada zararlı hale gelmeye başlar. Çünkü insanoğlu kendi çabası üzerindeki kontrolünü yitirir; çalışma zamanı üzerindeki kontrolün yitmesi ise insanın zihnen öldüğü anlamına gelir.