Birçok düşünce adamı yaşadışı dönemin acılarını, sevinçlerini, kaygılarını, hüzünlerini, ideolojik yapısını vs. az çok düşünür ve bunu eserlerinde anlatmaya çalışır. Ama hiçbir kitap bu denli insanı etkileyip yaşadığı dönemi hissettiremez. Gorki'nin başyapıtlarından biri olan Ana, işçi kesiminin çar'a ve onun güdümündeki kapitalist sisteme, sonunda ekim devrimine varan mücadelesini, kendi halinde bir annenin ateşli bir devrimci/eylemciye dönüşmesi bağlamında anlatır. Burjuvanın sınırsız imkanlarından yararlanma fırsatı olmasına rağmen işçilerin yanında yer alan ve bu yükün sadece erkeklerin değil kadınlarında omuzlarında nasıl yükseldiğini usta bir üslupla anlatır.
Kitap sefalet, yoksulluk ve görkemin, bolluğun atbaşı gittiği bir toplumda ortaya çıkan karmaşayı başarıyla yansıtıyor. Kocasının ve toplumun üzerinde uyguladığı baskı ve şiddete sesini çıkarmayan, hakkını arayamayan, hayatı yediği dayaklarla kanıksayan bir kadının, oğlunun ve arkadaşlarının etkisiyle insanların acısını algılayan ve onları uyarmaya, uyandırmaya çalışan bir savaşçı haline gelmesi romanın konusunu teşkil eder. Kesinlikle defalarca okunması gereken bir eser.
Ve son olarak sözü üstada bırakıyorum
"Arkadaşlar! Yeryüzünde türlü türlü halklar bulunduğunu söylerler: Yahudiler, Almanlar, İngilizler, Tatarlar. Ben buna inanmıyorum! Yalnızca iki halk vardır, iki bağdaşmaz halk: zenginler ve yoksullar! Ülkeden ülkeye giyinişler değişir, diller de değişir. Ama zenginlerin yoksullara karşı davranışı değişmez. Halkın sefil yaşantısı da değişmez."