Birinin görünüş itibariyle etrafa yanlış bir izlenim vermesi
her zaman yalan söyleyeceği anlamına gelmez. Bir peygamber devesinin yaprağa benzemek için kamuflaj yapması, alnı yüksek olan bir insanın daha zeki izlenimini vermesinden farklı
değildir ve yalan olarak görülemez.
Mel’in garip ve komik bir özelliği vardı: zihninin içindeki müzik. Her sabah, ilk uyandığında radyoda çalıyormuş gibi net bir şarkı olurdu zihninde. Her seferinde farklı bir şarkı olurdu bu. Normalde bir müzik aleti çalamayan hatta müzik kulağı bile olmayan Mel, her sabah farklı bir melodi mırıldanarak uyanırdı. Mel’in kısık sesli mırıltısıyla uyanan Mark dirseği üzerinde yatakta doğrulur, Mel’e doğru uzanarak yüzünde tatlı bir gülümsemeyle, karısının gözlerinin açılmasını beklerdi. Sonra, “Bu seferki neydi?” diye sorardı.
“Bana sorarsanız kehanet diye bir şey yoktur. Cüzi iradenin sınırları içerisinde yapılacak o kadar çok şey var ki. Eğer hâlâ seviyorsanız pes etmemelisiniz.”
“Hem hayatta hiçbir şeyin sebepsiz olmadığını düşünürüm. Mesela bugün siz geldiniz, beni yemeğe davet ettiniz. Şimdi de oturmuş sohbet ediyoruz. Şu an bilmesek de bunun mutlaka var bir nedeni.”
Erkekler tamirci olmalıydı. Bazen dolap kapağını, bazen de sarsılan hayatımızı. Oysa şimdi on saniyelik bir görüntü, ayrı geçirilen bir yılın aslında ne kadar uzun olduğunu yüzüne çarpıyordu. Bir yılda çöller yeşerebilir, nehirler kuruyabilirdi.