''Kar taneleri birbirine benzemez. Sözcükler de benzemez. Ama bir cümle bir başka cümleyi hatırlatır her zaman. Koşan atlar düşen atları. Yağmur yağar, durur, tekrar başlar. Yanlış yolda yürümek doğru yolda beklemekten iyidir oğlum.''
''Kaz kuyuları bul madeni
Yaz medeni insanca halini, kağıdın bedenine
Nedeni ne olursa olsun, problemin kefeni beyninde bekler
Kalbine inen acı gülmekle geçer''
Ağlatan Kitap!
Bizans Elçisi salona girdiğinde, dikkatini çeken ilk şey büyük masanın tam ortasındaki kesik baş olmuştu. Şaşkınlıkla,
"Yezid bu baş kimindir?" diye sorabildi.
"Peygamberimizin torunu Hüseyin'indir."
Elçi masaya doğru birkaç adım attıktan sonra, eğilerek kesik başa bir süre baktı. Gözleri buğulanmıştı. Hüseyin'in kıvırcık uzun saç telleri toz içerisindeydi. Parmakları ile o tozları temizler gibi yaptıktan sonra Yezid'e doğru dönerek,
"Sen nasıl bir hükümdarsın? Nasıl bir hükümdar böylesi bir vahşete izin verir Yezid? Vay senin haline..." dedi. Elçi'nin şaşkınlığına, sitem ve üzüntü de karışıyordu. Hayatında birkaç defa kesik başlara şahit olmuştu ama bu durum diğerlerinden çok çok farklıydı. "Hiç mi Peygamberinize hürmetiniz yoktur. Biz Peygamberimiz İsa'nın bindiği eşekteki nalı bulduğumuzda öyle sevindik ve onu gözümüzden bile sakınarak muhafaza ederek, hürmet gösterdik. Sizin Peygamberinizin torununun, bir merkep nalı kadar da mı yanınızda değeri yoktur."
KerbelaSinan Yağmur · Profil Yayıncılık · 20122,005 okunma