Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Esmanur Kırkgöz

Esmanur Kırkgöz
@Esma207
Finans
Üniversite
22 okur puanı
Ocak 2020 tarihinde katıldı
Dikkat sorunları tanısı koyulan çocukların sayısında görülen muazzam artışın çocukların yaşam tarzında meydana gelen birkaç büyük değişimle çakıştığını biliyoruz. Çocukların ortalıkta koşmalarına çok daha az izin veriliyor. Sokaklarda, mahallelerde oyun oynamak yerine neredeyse tüm zamanlarını evlerinde ya da sınıflarda geçiriyorlar. Çocukların bambaşka bir beslenme düzeni de var bugün. Beyin gelişimi için gereken besleyici maddelerin pek çoğundan yoksun, dikkati olumsuz etkileyen şeker ve boyalarla dolu bir beslenme düzeni. Çocukların okullarda aldıkları eğitim de değişmiş durumda. Neredeyse tamamen yüksek stres yaratan sınavlara hazırlanmaya odaklı, merak duygularını beslemekten uzak bir eğitim.
Reklam
"Bugün normal bir beyne sahip olmamız mümkün değil." Bundan yüz yıl sonra şu anki halimize dönüp bakıldığında ve neden dikkat göstermekte zorlandığımız sorulduğunda şöyle denmesi muhtemel: "Etraftan beyinlerine ve odaklanma becerilerine zarar veren kirletici maddeler ve kimyasallarla doluydu. BPA ve PCB 'ye maruz kalıyor, metal soluyorlardı. Bilim insanları bunun beyinlerine ve odaklanma becerilerine ne yaptığını biliyordu. Dikkat göstermekte zorlanmalarına neden şaşıyorlardı acaba?" Gelecekteki insanlar, bunu öğrendikten sonra beyinlerimizin korunması için birlik mi olduğumuz, yoksa bozulmaya devam etmelerine izin mi verdiğimiz sorusunun yanıtını da biliyor olacaklar.
"Dikkat aralığımız daralırken, karmaşıklığı ve nüansları kavrama becerimiz gerilerken, ortak hakikatimiz çöküp giderken, inançlarımız komplo teorileri haline gelirken, sorunlarımızı çözmek için ortak gündemler belirleyemezken dünyanın karşı karşıya olduğu acil sorunları nasıl çözebiliriz ki? En çok ihtiyaç duyduğumuz noktada anlamlandırma becerimiz yok."

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
✵DOLU✵ Bardağın dolu tarafıyla ciddi bir imtihanı var insanların. Sürekli bir şeylerden şikâyet ediyorlar. İşlerinden, eşlerinden, patronlarından, çocuklarından, akrabalarından, hayattan, kardan, kıştan, sıcaktan, soğuktan, yağmurdan bile şikâyet ediyorlar. Boş tarafından bakarsan, evet işler yoğun; doludan bakarsan işler iyi, gidecek bir işin ve yapacak çok şeyin var….. Boş tarafından bakarsan, çocuklar çok yaramaz; doludan bakarsan; çocuklar iyi, sağlıklılar, evdeler, oynamışlar, eğlenmişler, yanındalar….. Boş tarafından bakarsan, yağmur, kar; doludan bakarsan ; bu yaz susuzluk olmayacak. Boş tarafından bakarsan, hayat çekilmez... Doludan bakarsan; sadece sende değil, herkeste var olan sıkıntılarını, sorunlarını, çözemediklerini bir adım arkanda bırakır, güzel olana odaklanır ve iyiye yönelirsin. Ne hayal eder, ne düşünür, ne görürsek onu getiriyor hayat...
Pencere buğusuna isim yazmak, yolculuklarda camdan bakmak, yıldızları izlemek, çimenlere uzanmak, karda yürümek, çiçek kurutmak, sevdiklerime sarılmak, kendime hediye almak, çay içmek, fırından yeni çıkmış kurabiyeleri koklamak, sevdiklerimi şaşırtmak, yağmurda ıslanmak,mektup yazmak, şiir okumak, öğlenleri on dakika uyumak, kitapçıda dolaşmak, kulaklıkla müzik dinlemek, şarkı söylemek, defter tutmak, eski fotoğraflara bakmak, temiz çarşafların arasına süzülmek, odamı toplamak, kuşlara ekmek atmak, pencereyi açıp temiz havayı içime çekmek, güneşin batışını izlemek, sevdiklerim için dua etmek, yeni bir şeyler öğrenmek, tarçınlı süt içmek, ıhlamur demlemek, birilerine yardım etmek, çocukluğumu hatırlamak, ormanda yürümek, duşta biraz uzun kalmak, ellerimi kokulu sabunlarla yıkamak, uçan bir kuşu gözden kaybolana kadar izlemek mutlu ediyor beni. Sen de kendi listeni yap. Kalbinde oluşturduğun bu hayali listeye işaretler koy her gün. Göreceksin ki, o işaretleri aslında her gün koyuyor, her gün defalarca seni mutlu eden şeyler yapıyormuşsun ama farkında değilmişsin, kendi mutluluğunu fark etmemişsin...
Reklam
♡YUVA♡ Çardak kuşu, yuvasını yaptıktan sonra, doğada keşfe çıkar. Renkli taşlar, kelebek kanatları, kuş tüyleri toplar ve yuvasını süsler. Bitki özlerini çiğneyip, elde ettiği boyalarla sıva yapar. Yuvasını sık sık kontrol edip bozulan yerlerini yeniden yapar, düzenler. Ev mi yuva mı? Herkes evin peşinde koşuyor. Daha iyisi, daha güzeli, daha büyüğü, daha manzaralı, daha gösterişli olanı bizim olsun! Sahip olduğunda, onu yuvaya dönüştürebilirsen mutlu oluyorsun, yoksa mekândan öteye gidemiyor. Ev, ona dokunduğunda, içinde yaşayanlara hak ettiği değeri verdiğinde, üzerine titrediğinde yuvaya dönüşür ve o zaman senin olur. Yoksa yeni bir ev alabilirsin, hatta bir tane daha ve bir tane daha... Ama yuvan hep bir tane olur, bir tane kalır...
Lotus çiçeği çamurlu ortamlarda yetişir ama dünyanın en temiz çiçeğidir. Herhangi bir yerine toz konduğunda kendini sallayarak bu tozdan kurtulur, kendini temiz tutar. Dünya kötü diyoruz, hayat berbat, sıkıntılar, dertler, kederler, adaletsizlikler... Bu dünyada yaşanmaz diyoruz. Gittikçe yapışıyor üzerimize dünyanın pisliği, gittikçe daha çok batağa çekiyor bizi. Oysa silkelensek, toz kondurmasak insanlığımıza, temiz tutmaya çalışsak kendimizi, çözeceğiz hayatla olan meselemizi. Bataklıkta çiçek olmak... İnsanın kaderi.
Mesele şu ki, insanlar telefonlarına ne kadar çok bakarlarsa bu şirketler de o kadar çok para kazanıyorlar. Nokta. Neticede Silikon Vadisi'nde çalışanlar insanların dikkat aralığını mahveden cihazlar ve internet siteleri tasarlamak istiyor değiller. Joker değil bunlar, kaos yaratıp bizi aptallaştırmaya çalışıyor değiller. Kendi zamanlarının çoğunu meditasyon ve yoga yaparak geçiriyorlar. Tasarladıkları siteleri ve cihazları çoğu zaman kendi çocuklarına yasaklayıp onları teknolojiden muaf Montessori okullarına gönderiyorlar. Ama iş modellerinin başarılı olması için toplumun dikkat aralığına hakim olacak adımlar atmaları gerekiyor.
Gerçekliği doğru dürüst anlamanın tek yolu Twitter'ın verdiği mesajların tam aksini benimsemekten geçiyor. Dünya karmaşık bir yer ve anlaşılması için odaklanma gerekiyor: yavaş yavaş düşünülmesi ve kavranması gerekiyor, en önemlisi de, doğrular ilk ifade edildiklerinde rağbet görmezler. Kendi hayatımda Twitter'da takipçi sayısı ve retweeı'ler bakımından en başarılı olduğum zamanların insan olarak en işe yaramaz olduğum zamanlara karşılık geldiğini fark ettim: Dikkat eksikliği çektiğim, basite kaçtığım, iğneleyici olduğum zamanlardı bunlar. Sitede ufak tefek içgörülere rastladığınız da oluyor elbette ama enformasyon edinmenin hakim biçimi bu olduğunda, düşünmenizin niteliğinin hızla düştüğüne inanıyorum.
Akışın amacı akışı devam ettirmek; bir doruk veya ütopya aramak değil akışın içinde kalmak. Yukarı çıkmak değil devamlı akış halinde olmak; akışa devam etmek için yukarı çıkıyorsunuz.
Reklam
Onca zamandır Twitter'ın zaman akışı gibi çok hızlı ve çok geçici şeylere bakıp duruyordum. Bakışınız hızla akan şeylere takılıp kaldığında kendinizi endişeli, telaşlı hissediyorsunuz; hareket etmezseniz, ellerinizi sallamazsanız, bağımazsanız sürüklenip gidecekmiş gibi. Şimdiyse çok eski ve çok kalıcı bir şeye bakar haldeydim. Bu okyanus benden çok önceleri buradaydı, diye düşündüm, benim ufak tefek kaygılarım unutulup gittikten çok sonra da burada olacak. Twitter size, tüm dünya kafayı sizinle ve küçük egonuzla bozmuş, sizi seviyor, sizden nefret ediyor, şu an sizden bahsediyor gibi hissettiriyor. Okyanus ise dünya sizi yumuşak, islak ve sicak bir kayıtsızlıkla selamlıyormuş gibi hissettiriyor. Avazınız çıktığı kadar bağırsanız da karşılık vereceği yok.
"Böyle yaşanmaz!" dedim. “Ânı yaşamayı bilmiyorsun! Hayatını kaçırıyorsun! Bir şeyler kaçırmaktan korktuğun için o ekrana bakıp duruyorsun! Asıl böyle yaparak kaçınıyorsun! Bir tanecik hayatını kaçırıyorsun! Gözünün önünde duran şeyleri, çocukluğundan beri görmek istediğin şeyleri göremiyorsun! Bu insanların hiçbiri göremiyor! Hallerine baksana!"
Nasıl yani? Saçma sapan ön yargılara sahip olduklarının farkında olan ben, buna rağmen her şeye onların açılarından mı bakacağım? İğneleyici laflarından kaçınmak, hoşgörülerini ve hatta beğenilerini kazanmak için özgürlüğümü, sağlığımı, çalışmanın verimli zevklerini mi feda edeceğim? Eğlence dedikleri şeyin yorgunluk ve baş dönmesinden ibaret olduğunu bilen ben, gidip şamatalarına mı katılayım? Popüler dilin, sadece kalabalıkların vasat ve kaba saba fikirlerini yansıttığını bildiğim hâlde, insanın içindeki hayvani tarafın, mantıklı idareye karşı zaferini resmîleştirmeye yarayan sıfatların, çağrışım yapan kelimelerin, formüllerin, sözde belitlerin otoritesine boyun mu eğeceğim? Asla bu denli alçalmam, yalnızlık bin kat daha iyidir.
Bu fiziksel nedenlere çevrenin eğitimi de eklenir. Vasat, karaktersiz, enerjisiz, ahlaksız arkadaşların, sadece zarar vereceği aşikârdır ve ne yazık ki tüm ülkelerdeki öğrencilerin arasında hatırı sayılır miktarda haylazın olduğunu itiraf etmek gerekir. Gruplarda saçma bir rekabet vardır, en aptalları diğerlerinin tarzını belirler. Restoranda, özellikle de küçük fakültelerin sayısız masalarında yemekler gürültülüdür. Kimi anlamsız ve gülünç tartışmalara girer, kimi oradan heyecanla çıkar, hepsi de kaba, cesur arkadaşlarının önerilerini kabul etmeye hazırdır. Birahaneler dolaşılır ve cümbüş başlar. Şiddetli sarsıntılardan sonra sakin, düşünceli ve keyifli çalışma ortamına geri dönülemez. Bu sefahat, dengesiz ve yüksek duyguları düzensizleştiren kötü bir maya gibi genç insanda birikir.
Dirayetli iradeyi zayıflatan birçok neden vardır. İlki, pek çok gencin haz duyduğu muğlak duygusallık durumudur. Bu, hayal gücünü şehvetli hülyalara doğru sürükler ve acınılası alışkanlıkların en genel sebeplerinden birini ortaya çıkarır. Ardından, kendilerini geliştirmek için her türlü çabadan vazgeçmiş arkadaşların etkisi, kulüp ile restoran hayatı ve tembel- lerin, kendilerini mazur göstermek için başvurduğu safsatalar gelir. Sık tekrarlanan safsatalar, bir süre sonra kendilerini aydın kişilere bile kabul ettirirler ve en sonunda da belitlerin ağırlığı ile otoritesini kazanıp ölümcül hâle gelirler.
71 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.