Semerkant... Şehirlerin Şahı...
.
.
Her ne kadar bu şekilde bilsek de, semerkant çok daha fazlası ya da eksiği değil mi?
.
.
Yolculuğumuza başlayalım..
. Ömer Hayyam
. Hasan Sabbah
. Nizâmülmülk
Üçünden de hangisi yok ki içimizde? Ömer Hayyam'ın merhameti, şefkati, duru fikirleri, gönül rahatlığı, huzuru ve sakinliği.
Elbette, içimizde nizamülmülk de gezinir. Engin bilgisi, ince zekası, sahiplenişi, ufuk açıcı hakimiyeti ve el değmemiş bakış açısı..
Ne var ki, bir yanımız da Hasan Sabbah.. Bir Alamut kalemiz yok ama vardı bizimde kalbimizin korunması, hayatına ördüğü duvarları bizim ruhumuza örmemiz kadar benzerdik onunla. Ve O, daha açıktı şiddetinde, zalimliğinde, bir o kadar korkusunda. Yalnız biz geceye tutunduk korkmak için, o ise gündüzleri bile kaçtı..
Üç ayrı yaşam hikayesi, üç ayrı karakter ve nazikçe birbirine değen tarafları.
Ömer Hayyam ve cihan, ayrı dünyanın insanları mı desek, aynı ruhlara sahip farklı iki ruh mu?
Aşk, benzerlik midir? Kendisini sevmekten başlar bütün hikayeler.
Tıpkı Ömer Hayyam'ın rubaileri etrafında dönen Benjamin ve Şirin gibi. Semerkant, hepsine şahitlik etmişti. Aşka, tutkuya, dostluğa, zalimliğe ve merhamete. Bu yüzden, Rubailer için binbir zorlukla yola çıktı Benjamin. Orda buldu ruhu ve bedeni. Ve kaybetti kendini.
Semerkant, okunsan mı yoksa hiç el değmemiş mi olsan bilemesem de bir kenara tutuşturalım varlığını..