Travma yaşayan pek çok insan, kronik bir şekilde etraflarındaki insanlarla uyumsuzdur. Bazıları, savaş deneyimlerini, tecavüzü ya da işkenceyi, kendileriyle benzer geçmişleri ya da deneyimleri olan insanlarla paylaştıkları gruplarda rahat eder.
Kültürümüz bize kişisel biricikliğimizi öğretir ancak daha derin bir düzeyde zar zor bireysel organizmalar olarak var oluruz. Beyinlerimiz, bir kavmin üyesi olarak işlev görmemize yardım etmek için kurulmuştur.
İnsanoğlu, şaşılacak derece, etraflarındaki insanların (ve hayvan- ların) küçük duygusal değişimlerine uyum sağlamaktadır. Kaşlardaki, göz çevresindeki çizgilerde, dudakların kıvrımındaki ve boyundaki ufak değişiklikler, hemen bir kişinin ne kadar rahat, şüpheci ya da korkmuş olduğu ile ilgili bilgi verir. Ayna nöronlarımız, içsel dene- yimi kaydeder ve bedenlerimiz dikkatimizi çeken her şey için içsel ayarlamayı yapar. Tam da bu şekilde, kendi yüzümüzdeki kaslar bizim ne kadar sakin ya da heyecanlı olduğumuz, kalp atışlarımızın hızlımı yoksa yavaş mı olduğu ve sarılmaya ya da kaçmaya hazır olup olmadığımız konusunda karşımızdaki kişiye ipucu verir.
Bedenlerimiz, etrafımızdaki insanların sesleri ve yüzleri arasındaki içgüdüsel deneyimlerin ince, karşılıklı etkileşimlerini temel alır. Kibar bir yüzün ya da rahatlatıcı bir ses tonunun, neden hislerimizi belirgin bir şekilde değiştirdiğini açıklamaktadır. Hayatımızdaki önemli insan- lar tarafından görüldüğümüzü ve dinlendiğimizi bilmenin bizi neden rahatlattığını, güvende hissettirdiğini ve ihmal edilmenin ya da reddedilmenin, öfke tepkilerine ya da ruhsal çöküşe neden olabildiğini açık- lamaktadır. Başka bir insanla odaklanmış uyumun, bizi düzensizlikten ve korku dolu durumlardan çıkardığını anlamamızı sağladı.
Duygularımızı, öncelikle zihnimize kaydettiğimiz sürece, oldukça kontrollü kalabiliriz ama göğüs kafesimizi oyacakmış gibi ya da midemize yumruk yemiş gibi hissettiren duygular katlanılmazdır.
Yoğun duygular yalnızca zihinde değildir aynı zamanda bağırsaklar ve kalbi de kapsaz. "Kalp, bağırsaklar ve beyin, 'pnömogastrik' sinir aracılığıyla son de rece yakın iletişim hâlindedir, insanlarda ve hayvanlarda duyguların ifadesini ve yönetimini sağlayan önemli bir sinirdir. Zihin güçlü bir şekilde heyecanlandığında, aniden iç organlar da etkilenir; böylece,
heyecan durumunda, bedenin en önemli iki organı arasında karşılıklı etkileşim ve tepki olacaktır."
Darwin'e göre memelilerin duygularının kökeni esasen biyolojiye dayanmaktadır: Harekete geçmek için motivasyonun zorunlu kayna- ğıdır. Duygular (Latince emovere: dışarı çıkmak), yaptığımız her şeyi şekillendirir ve yönlendirir ve bunun ilk ifadesi yüz kasları ve beden ile verilir. Bu yüz ve beden hareketlerimiz, karşımızdakilere ruhsal durumumuzu ve niyetimizi iletir. Kızgın ifadeler ve tehditkâr duruş- lar geri adım atmalarını sağlar. Üzüntü, ilgi ve dikkat çekicidir. Korku, çaresizliği gösterir ya da bizi tehlikeye karşı uyarır.
Bugün yaşadığımız ahlaki erozyondan, yozlaşmadan, vasatlıktan daha kötü bir durum her şeyin olağanlaştırılması ve zihinlerde normalleştirilmesi. Her şey birkaç gün sürüyor, ardından yapan yaptığıyla eylem ise bir başka kötülüğün önünü açarak yoluna devam ediyor.