Bazen aylar geçer üzerinden, bazen de günler ama sen hep o gecede kalırsın. Bazen bir anı gelir aklına acı bir gülümseme oturur yüzüne, silemediğin bir kare vardır, bazen sabaha kadar oturur o kareyi izlersin. Üzerine çokta düşünmezsin aslında fakat yüreğinin bir köşesinden geçen düşünceler esir alır zihnini. Ve bir nefes alırsın derinden, rüzgarın getirdiği kokusu dolar ciğerlerine, nerden geliyor diye etrafına bakınırsın ama kimse yoktur. Gecenin karanlığına, ıssız sokaklara aldırış etmeden, buz tutmuş bedenine rağmen adımlar atarsın; o bildiğin sokaklarda bir yabancı gibi dolaşırsın, dolunay seni takip eder sende yıldızları. Her zaman baktığın yıldızlar bile farklı parlıyordur artık. Çünkü her yara seni yok etmek yerine dönüştürürken aslında hissizleşmişsindir de; kendini artık tanımıyor, tanımlayamıyor hale gelirsin, hayattan bir beklentin kalmamıştır ve bu sen aslında sen değildir. Dönüştüğün canavara aynalarda bakamayacak kadar tanınmaz hale gelmişsindir. Sahi insan tekrar sevebilir mi ? Ya da tekrar güvenebilir mi öylece bir insana ? Umutsuzluk nedir ? İnsan neden bütün umudunu kaybeder ki ? Neden hissizleşir insan ? Neden kendi kabuğuna çekilir ? Yalnızlıktan korkmaz mı insan ? Etrafını neden boş gözlerle izler ? Neden, neden, neden !? Neden insanlardan kaçar ? Kaçmak çözüm mü ? Oysa ki insan zaten yalnız değil midir hayatta ? Neden bir çift göze yada bir kalbe ihtiyaç duyar ki ? Nedendir bu sonu gelmez açlık hissi ? Sevgiye muhtaçlık nedendir ? Afaroz ediyorum hayatımı bir bilinmezlik uğruna…. Sonsuz bir boşluğun içinde süzülüp kaybolmayı yeğliyorum….