1919 yılında müslüman olup da bağımsız olan tek bir ülke yoktu. 1 ve 2. Dünya savaşlarında ise müslüman ülkelerde okuma yazma oranı yüzde elliyi geçmemekteydi. Pakistan bağımsızlık ilan ettiğinde okuma yazması olmayanlar yüzde 75 Cezayir'de yüzde 80 Nijerya'da yüzde 90'ı buluyordu. Öte yandan Endülüs eEmevileri devletinde 10-11. Yüzyılda okuma yazma bilmeyen yoktu. (Kur'an nesne değil okunan.bir kutsallıktı.)
En parlak dönemler hep İslam bayrağı altında yaşandı. Türkler İslam bayrağı altında iken dünyaya hükmetti. Türkiye devleti olarak ise 3. dünya ülkesi durumundadır. (Harf inkılabının üzerinden 40 yıl geçmesine rağmen halkın yarısının okuma yazma bilmemesi. Oysa japonya eski alfabeyi kaldırmadı üstüne de Çin'den harfler alıp ekledi iki ülke arasındaki fark ortada)
Doğal dünya ve iç dünya olmak üzere iki dünyanın varlığını kabul eden İslam dini insanın bu iki dünya arasındaki uçuruma bir köprü niteliğinde yaratıldığını savunur. Bu birlik bozulduğu zaman din insanın geri kalmışlar, bilim ise ateizme sürükler.
İslam'ın sadece inanç olduğunu düşünen muhafazakarlar İslam'ın toplumu yapılandırması gerektiğini düşünürken, modernistler ise İslam'ın toplumu yapilandiramayacagini düşünürler.
Nasıl olsa öleceğimize göre, yaşamalıyız.
Ölüm de, şu anda bildiğim, bilincinde olduğum birşey olarak, yaşayan bir şey değil mi ki?....
Ölüm, yaşamdır.
"Ölüm yaşanmaz.", doğru; ama ölüm, ölüm olarak, yaşanmayan, yaşanamayacak bir şey olarak, bilincinde olunan birşeyse, ancak yaşanan birşeydir yani : ölüm, ancak yaşanabiliyorsa, birşeydir; yoksa, işte, hiçbirşeydir...
Felsefede önemli olan düşüncenin kendisi değildir. Tüm düşünülebilir düşünceler zaten şu ya da bu biçimde daha önce düşünülmüştür. Önemli olan düşüncenin dile getirilmiş biçimidir.
Yaşamının büyük bir bölümü yaşamına yön vermek çabalarıyla geçecek. Öyle ki gün gelecek bakacaksın yaşamın yön bulma çabasıyla döne döne yola hiç çıkamamış.
Mimari 15 yüzyıla kadar insanlığın temel kayıt defteri olmuştur nitekim şair Doğan mimar olurdu.
İnsan türünün taşa yazdığının dışında önemli bir düşünceye sahip olmadığını belirtmemiz gerekir. Peki neden? Çünkü dini olsun felsefi olsun her düşünce varlığını sürdürmek harekete geçirdiği kuşağını ötesinde gelecek kuşakları da etkilemek, iz bırakmak ister oysa el yazmalarınin ne eğreti bir ölümsüzlüğü vardır. Bir yapı çok daha sağlam, kalıcı ve dayanıklı bir kitaptır. Yazılı sözü yok etmek için bir meşale, bir barbar yeterlidir. İnşa edilmiş sözü ortadan kaldırmak için toplumsal bir devrim bir dünya devrimi gerekir. Belki kolezyumun üzerinden barbarlar, piramitlerin üzerinden Tufan geçmiştir.
Mimari mi matbaa mi? Hangisi onun sadece edebi ve skolastik aşırılıklarını değil aynı zamanda geniş, derin evrensel hareketini açıklıyor? Hangisi 1000 ayaklı bir canavar gibi yürüyen insan türüne hiç durmadan aralıksız bir şekilde değer üstüne değer katıyor? Mimari mi yoksa matbaa mı?
Bocherville manastırı papazlarının ayinden önce ellerini yıkadıkları lavabonun üzerinde elinde şarap bardağı ile cemaate doğru kahkaha atan eşek kulaklı ayyaş bir keşiş kabartması yer alır. O dönemde taşa yazılan düşünce için günümüzdeki basın özgürlüğüne benzer bir ayrıcalık vardır Bu mimarinin özgürlüğüdür.
İnsan insanı eksiltir diye düşünüyordum nasıl çoğaltırsa. İçimden ne kadar farklı amaçlara hizmet ediyor görünürse görünsün bütün ilişkileri temelinde bu gerçek yatıyor olmalı diye geçirdim.