Aslında bu kitaba roman demek yeterli gelir mi, emin değilim. Ben direkt kitabın konusundan bahsedeyim. Mutluluk, tecavüze uğramış doğulu bir genç kız olan Meryem, askerden yeni gelmiş ve onu öldürmekle görevlendirilmiş kuzeni Cemal ve İstanbul'da yaşayan modern bir profesör olan İrfan karakterlerinin yollarının kesişmesini anlatıyor.
Aslında size bir sır vereyim mi? Kitapta kültür çatışması yaşanır sanıyordum, çünkü filmini izlediğimde öyle bir his kaplamıştı içimi. Bu arada filmi de gerçekten çok başarılıydı. Ancak kitapta pek de bu tarz çatışmalara rastlamadım. Hayatın tek düze hâlinden bunalmış Profesör İrfan Beyin aslında hayatta daha büyük sorunları olan bu iki insanla karşılaşması insanın kafasında farklı düşünceler parıldamasına sebep oluyor. Siz nasıl düşünürsünüz bilmiyorum ama çoğumuz yediğimiz önümüzde yemediğimiz arkamızdayken hiçbir şeyden memnun olamıyor, mutluluk nedir bilmiyoruz. Şikayet ediyoruz. Yersiz depresyonlara giriyoruz. Ancak bazılarımızın daha büyük sorunları olduğu halde "Allah'ım, buna da şükür." diyebiliyor. Alakasız olabilir ama ben bu kitabı okuduğumda hayattan zevk almanın o kadar da zor olmadığını ve yaşadığımız hayata şükretmemiz gerektiğini anladım.
Kitabın bendeki tek olumsuz yanı, ben kitabı okurken yer yer sıkıldım. Yani çok akıcı gelmedi bana. Belki de bana göre böyleydi sadece, biz uzun uzadıya detaylı betimlemelere, tasvirlere alışık değiliz ya, ondandır. Ancak gerçekten büyük dersler aldığım bir kitap oldu.