Şiddetle başlayan hazlar, şiddetle son bulurlar.Ölümleri olur zaferleri.Öpüşürken yok olan ateşle barut gibi.En tatlı bal bile tatlandıkça bıkkınlık verir;aynı tat isteği,iştahı köreltir.Onun için ölçülü sev ki uzun sürsün sevgin.
Hayat ağacının sunduğu çiçekler görüntüden ibarettir hep. Nicesi öylece solup gider de ardında ufacık bir iz bırakmaz; pek azı yetişip meyveye dönüşür ve o meyvenin kendisi de pek nadir olgunlaşır!
Ancak biricik dostum, bu ufak görüşmede bir kez daha anladım ki yanlış anlaşılmalar ve tembellik dünyaya fitne ve kötülükten daha fazla zarar veriyor; nihayetinde fitneye de kötülüğe de daha az rastlıyoruz.
Her güzel yazan gibiydim:
Konuştuğum şeyler benden evvel yüzlerce defa tekrar edilen lafların
değiştirilmiş şekliydi. Halbuki ben, kulaklara bilmedikleri şeyleri söylemek,
göz hudutlarının arkasına geçmek istiyordum.
Güzel yazıyorsun ey şair, derin ve azametlisin, fakat Fuzulî daha derin,
Goethe daha azametli değil miydi?
Söyle, ihtiras ve çılgınlıkta Shakespeare’i, istihza ve ıstırapta Dante’yi
geçebilir misin?
Ellerimi sevmiyorum, yaşını saklayamazmış insanın, öyle gerçekten, yetmiş bin çizgi var. Sanki her yapıp ettiğim, her yaşadığım yazılmış ellerime, ne derin çizgilerim var benim.
Kadınların çoğu gibiydi o da; başkalarının ruhlarından beslenirdi. Arzulanınca güzeldi, zeki insanlarlayken nükteli, gururu okşanınca kibirliydi, sevilince ise âşık.
İşte yine sevildiğini sandığı bir kandırmacanın kucağındaydı; gerçek çok farklıydı aslında. Kimi istediği mevkiye ulaşmanın derdindeydi, kimi gösterişin kimi ise kariyerinin... Yine de işlerin böyle olduğunu unutmak insana keyif veriyordu. Hem burada sadece kendini aldatabilirdi zaten.
Şimdi yalnızlık sahiline vuran bir balık gibiydi; umutsuzluk içinde ve sarsıcı bir acıyla çırpınıp duruyor, kurtulmaya çalışıyordu. Üşüyor, bir yandan da ateşler içinde yanıyordu.
İstediği tek bir şey vardı o da gecenin çökmesi ve güzel haberlerin geleceği güne değin içinde düşlerin bir olmadığı bir uykunun sonsuz karanlığına sarılmaktı.