Ne güzeldi değil mi yaşadıklarımız ne güzeldi
Artık ne sen ne de ben bulamayız o günleri
Bazen düşünüyorum da bende yanlış bir şeyler vardı galiba diyorum. İkimizde kıymetini bilemedik bir şeylerin
Terketmedi sevdan beni
Aç kaldım, susuz kaldım
Hayın, karanlıktı gece
Can garip, can suskun
can paramparça...
Ve ellerim, kelepçede
Tütünsüz kaldım
Terketmedi sevdan beni
Tesadüf diye bir şey yoktur. Her yol önceden belirlenmiştir. Her şey, olması gerektiği zaman olur. Doğru zamanda, doğru yerde. Sanki dünya, sayısız iplikle dokunmuş bir halıymış gibi.
bir sabah elbet güneş de doğacak penceremde
ama bil ki ateşin hâlâ yanacak yüreğimde
gözyaşlarım akıp gidecek; selden öte, selden ziyade
bir canım var, vereceğim; maldan öte, maldan ziyade
sabret, gönül sabret, sakın isyan etme!
bir gün elbet bitecek bu çile, isyan etme!
dört kitaptan başlayalım, istersen gel söze
or'da öyle bir isim var ki kuldan öte, kuldan ziyade
o'nu düşün o'na sığın, o senden öte, benden ziyade
“Gönül sırdır” dermiş eskiler. Olur olmaz herkese gönül açılmaz, verilmez. Çünkü insanoğlu gönül değeri bilmez. Gönül ancak güzel görene, değer bilene, güzel konuşana, güzel saklayana açılır.
Bazen; hayat yorar insanı
Şarkılar yorar
Beklemek yorar
Özlemek yorar
Affetmek yorar
Hoş görmek yorar
Boş vermek bile yorar
Ve insan susar
Her şeye, herkese rağmen
Elinden gelen tek şeyi yapar
Bağıra bağıra susar
Can Yücel
Çocukluğunu yarım yaşayanlar ne kadar büyürlerse büyüsünler, her çaresiz anlarında ona geri dönerler. Onları nerede görseniz tanırsınız. En yetişkin halleri, hatta hüzünleri bile biraz çocuksudur onların.
Çocuk hüznü, evet. Çok istediği oyuncağın neden alınmadığını bir türlü anlayamayan, babasının nereye gittiğini, bir gün önce akvaryumda nazlı nazlı süzülen balığına ne olduğunu, dedesinin ona sormadan neden cennete gittiğini, annesinin saçlarını yıkarken neden canını yaktığını ve neden hep yorgun olduğunu, arkadaşlarının neden oyunlarına onu almadığını bilemeyen: Allah'ın ve karşı evdeki yaşlı amcanın niye hep öfkeli olduğuna akıl sır erdiremeyen, iri bakışlı, sarkık dudaklı, bükük boyunlu çocuk hüznü... Çocukluğunu yarım yaşayanlar büyüdüklerinde, o hüznü de büyütürler beraberlerinde. Onlar bu yüzden her şeye üzülebilirler. Onları üzmek bu yüzden çok kolaydır. Bu yüzden gözlerinde akacak yer arayan yaşlarla dolaşır onlar. Onları kandırmak ve ağlatmak bu yüzden çocuk oyuncağıdır. Ve bu yüzden onlarla uğraşmak iki kere ayıptır. Onların çabucak kırılıverecek hayalleriyle oynamak iki kere günahtır. Eğer şefkat gösteremeyecekseniz, uzak durun en azından. Bütün büyüyememişlerin yarım kalmışlığının hatırına en azından bunu yapın uzak durun.
Bir gece başımızı alıp gitsek diyorum
Bir deniz kenarı mı olur
Bir dağ başı mı olur
Kaçsak bu kalabalıktan
Bir yer bulsak kendimize
Düzenli yaşamalardan uzakta
Bir yanımızda şehrin ışıkları
Bir yanımızda kucak dolusu yıldızlar
Orada hiç yemesek hiç uyumasak
Hiç düşünmesek yarını
Sonra unutsak sıkıntısını günlerin
Gecenin karanlığını
Sonra bıraksak kendimizi sevgiye erdemliğe mutluluğa
Her nefes alışta duysak yaşadığımızı
Sonra kaybolsak bu özgürlükte
Bu hazda
Bu derin aydınlıkta
Sonra sabah
Sonra paydos
Sonra kurtuluş
Sonra ölüm