Kitap iyileşme öyküleriyle ilerliyor. En son bölümde de hastalıklar ve travma ilişkileri var. Deneyeceğim. İşe yarayacak mı bakacağım. Dili günlük konuşma dili. Akıcı bir kitap.
"Sakın tepenize bir sırça köşk kurmayınız. Ama günün birinde nasılsa böyle bir sırça köşk kurulursa, onun yıkılmaz, devrilmez bir şey olduğunu sanmayın. En heybetlisini tuzla buz etmek için üç beş kelle fırlatmak yeter."
Anne ne kadar önemli. Çıkmaz ilişki içerisinde hissettiğimiz birinci derecedeki yakınımızla ilgili kendimize yol gösterecek bir kitap. Mükemmel anne yok. Ama ne kadar güzel bir ilişki yaşarsak olumsuzlukları da o derecede bertaraf edebiliyoruz. Yazar bu kitabında annenin duygusal yokluğunun bizim üzerimizdeki etkisine değinmiş. Bu kitabı okurken karşı tarafı suçlayıp işin içinden çıkamıyorsunuz. Çünkü o yaralarınızı iyileştirmek için birinci derecede siz sorumlusunuz. Kitabın sonunda neler yapabileceğinizi söylüyor. Bu kitabı elinize alıp okuyup geçemezsiniz. Farkındalık için etkinlikler bulunuyor. Kağıt kaleminizi alıp gerçekten okumayı unutmayın. Ben biraz okurken sıkıldım da. Belki savunma mekanizmamdır kimbilir. Keyifli okumalar dilerim.
Bizim toplumda "Hayır" tabulu kelime. Hepimiz kendimizi zaman zaman yapmak istemediğimiz işleri yaparken buluyoruz. Başkaları kırılmasın, küsmesin, zorda kalmasın diyerek biz alıyoruz onların sorumluluğunu da. Sonra ya kendi kendimizi yiyoruz, ya da üçten içe öfke duyuyoruz. En kötüsü de taşıyamadığımız yüklerin altında ezilmiş hissederek yoğun bir depresyona çekiliyoruz. Hayattan ne zevk alıyoruz, ne işleri bitirebiliyoruz ne de kendimizi gerçekleştirebiliyoruz. Peki kim bu hayır diyemediklerimiz? Eşimiz, çocuğumuz, annemiz ya da babamız, patronumuz, arkadaşımız.. size soruyorum şimdi, bu hayır diyemediklerimiz sizin kıymetinizi biliyor mu? O zaman hayır demeye başlamak için alıp okuyun.