Yani, ticaret ve memuriyet için mühim vazifelerle bu dâr-ı imtihan olan dünyaya gönderilen insanlar, ticaretlerini yapıp vazifelerini bitirip ve hizmetlerini itmam ettikten sonra, yine onları gönderen Hâlık-ı Zülcelal’ine dönecekler ve Mevla-yı Kerîm’lerine kavuşacaklar. Yani, bu dâr-ı fâniden gidip dâr-ı bâkide huzur-u kibriyaya müşerref olacaklar. Yani, esbab dağdağasından ve vesaitin karanlık perdelerinden kurtulup Rabb-i Rahîm’lerine makarr-ı saltanat-ı ebedîsinde perdesiz kavuşacaklar. Doğrudan doğruya herkes, kendi Hâlık’ı ve Mabud’u ve Rabb’i ve Seyyid’i ve Mâlik’i kim olduğunu bilecek ve bulacaklar.
Mütalaası.
Gidileceğiimiz yerde hercai olmamak için , kendi değerini bilmek gerekir. Dünya bağlarından kurtulmak, kalben değil kesben bağlı olmak, kalbinin ise hastalıkların arasında, külfeter razı, öfkede ileri, ayıplara meraklı halinden riyazet haline sokmak, perdesiz bir aleme kavuşacağımızın imanı ile yaşamak , gönül sefasını tecride çekip, iddia davalarından vazgeçmek adına bir hayat sürebilmek gerekiyor. Feriddun Attar Pendname kitabında diyor ki" elindeki varlıkların hepsi iğretidir, senden geri kalacak bir şey varsa acılarındır. iğreti şeyleri geri vermelidir. hiç kimseyi gördün mü ki altınlarını yanında götürsün.
İbn Hazm nefislerin tedavisinde diyor ki " dünyayı nefsini teslim eden, cevheri taş karşılığında satan gibidir. .. akıl sahibi, nefsine cenetten başka paha görmez.