Kocası Eyüp aniden ortadan kaybolunca, onu bulmak için peşinden İstanbul'a giden Pilar'ın varlığıyla başlayan kitap, bir rüya defteriyle Eyüp'ün ailesinin kara kutusunun tamamen açılmasıyla son buluyor. Eyüp, farkında olmadan tanık olduklarının ve unuttuğu sandıklarını rüyalarında görüp hatırlayamadığı için huzursuz uykular geçirmektedir. Bu sebeple gittiği doktoru onda rüya defteri tutmasını isteyince, unuttu sandığı şeyler onu İstanbul'a götürdü. Pilar peşinden İstanbul'a gidince, Eyüp'ün hiç tanışmadığı ailesi ile tanışır; aile evinden hiç çıkmayan abla Müesser, babasının yaptıklarını yapan abi Veysel ve onun karısı Perihan.
Hikayenin temelinde Eyüp olsa da ben en çok Veysel'e üzüldüm. Eyüp'ün kabuslarına konu olan yaşadıkları, hiç sevilmeyişi, karısının onunla para için evlenmiş olması, ablasının önceliğinin - orda olmasa bile- Eyüp olması ve sonuyla Aile, kadın, erkek kavramları, toplumun bu kavramlara yüklendiklerini karakterler üzerinden sade ama etkileyici şekilde anlatılmış. Bütün karakterlerin bakış açılarına ve acılarına şahit olunca kimseyi kolay kolay suçlayamadım hikayede. Herkes kendince haklıydı. Bahriyeli ailesi fertleri farklı açılardan hep kurbandı.