Okuduğun en sürükleyici kitap nedir sorusuna verdiğim cevaptır bu.
Bu ve devamında gelen yazara ait serinin üç kitabı. Yazara ait diyorum çünkü kendisi 12 cilt olarak tasarladığı bu kitap serisinin dördüncü cildini yazarken aramızdan ayrılmış. Sonradan başka bir yazar dördüncü cildi tamamlayıp yayınladı ama okumak istemedim. Aynı tadı bulamama korkusu mu yoksa tadında bırakma dürtüsü mü bilmem ama bir şey engel oldu.
Yazar (S. Larsson) bir gazeteci bu arada. Bu kitaba iki farklı güzellik katıyor: düşünceleri yazıyla ifade etmedeki rahatlığın getirdiği kolay okunabilecek eserler yaratma ve toplumsal olaylara karşı bir farkındalık sahibi olma. Evet, iddiam odur ki, gazeteciler güzel yazıyor ve rahat okutuyorlar. Bir de kadın düşmanlığı, şiddet, sosyal eşitsizlik, suçun sosyolojisi vb. konularda ciddi bir farkındalık geliştirmiş oluyorlar. Bu da haliyle onları hem besliyor hem de okunur kılıyor.
Milenyum serisinin bu ilk romanına gelince: Müthiş bir kurgu ve olay örgüsü, harika bir kadın karakter, tecavüz, şiddet, suç gibi yan konuların ustaca kullanılıp romana yedirilmesi gibi pek çok bileşen ustaca işlenmiş. Hayran kalmamak elde değil. Ana karakter Lisbeth Salender ve hayatı, başlı başına bir roman konusu olabilecekken yazar bununla yetinmeyip çok daha katmanlı ve klasik olmaya aday bir eser çıkarmış ortaya. Okuru içine çeken, yer yer onu toaktlayan bir kitap.
Ölümün vakitsizi olmaz derler ama S.Larsson gerçekten vakitsizce göçmüş bu diyardan. Neyse ki ölümsüz değil...