Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Meryem Göktaş

Meryem Göktaş
@Martijonathanl
7 okur puanı
Aralık 2019 tarihinde katıldı
Sıradan ve küçük bir kentin akşam yaşantısına dışarıdan bakarken kim bilir ne zamandan beri sıradan akşamlar tarafından dışlandığımı düşünüyorum; bunun gibi binlerce kenti, akşamın inmesini seyreden insanların doldurduğu binlerce aydınlatılmış mekanı geçiriyorum aklımdan; bu insanların hiçbiri benim zihnimden geçen düşüncelerle meşgul değil; belki kıskanılası olmayan başka tasalara sahipler, ama şu anda konumumu içlerinden herhangi biriyle değişmeye hazırım.
Sayfa 32
Reklam
Yemekten sonra odasına çıktı ruhuyla yalnız kalabilmek için ve ruhu her basamakta iç çekiyordu sanki: Her basamağa ruhu da ayaklarıyla birlikte tırmanıyor, yükseldikçe içini çekiyordu, tutkalımsı karanlık bölgeden geçerken.
Sayfa 191 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Canavarca hayat biçimi yüzünden kendini gerçeklik sınırlarının dışına atmış gibiydi. Gerçek dünyada ona dokunan ya da bir şeyler söyleyen tek nesne yoktu kendi içindeki gazap dolu haykırmalardan yankılar işitmediği sürece. Dünyanın ya da insanların hiçbir çağrısını yanıtlayamıyordu, yazın, sevincin, arkadaşlığın sesi karşısında dilsiz ve duyarsızdı, babasının sesi onu yormuş, acılara boğmuştu.
Sayfa 142 - İletişim YayınlarıKitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Aynı zamanda sosyal hayatın tüm alanlarında da -meslek, aile, kadınlar, erkekler, evlilik vs- belirsizlikler artıyor. Sorunları asgarileştimeye kendini ayarlayan bir toplum "gelecek şoku"na (Toffler, 1980) uğradığında hazırlıksız yakalanmış olacaktır. Bu şokun etkisiyle siyasi kayıtsızlık ve sinizim çok hızlı yayılabilir ve sosyal yapı ile siyaset arasındaki ya da siyasi partilerle seçmenler arasındaki gedik çabucak büyüyebilir. Belki de o zaman "siyasetin" reddi sadece tekil temsilcileri ve partileri değil, bir bütün olarak demokratik kurallar sistemini etkiler. Belirsizlikler ile radikallik arasındaki eski işbirliği canlanabilir.
Sayfa 343Kitabı okudu
Tiranlıkların tümünde zulüm kurumsallaşmış olarak mevcuttur. Bir tiranlığı bir başkasıyla karşılaştırmak bu açıdan anlamsızdır, zira bir noktadan sonra çekilen acıları karşılaştırmak mümkün değildir. Tiranlıklar kendi başlarına zalim olmakla kalmaz, aynı zamanda zulme örnek teşkil ettikleri için zulüm kapasitesini artırır; zulüm altıdankilerinse giderek umarsızlaşmasına yol açar.
Sayfa 83 - MetisKitabı okudu
Reklam
Hayat konumlarının kurumsal sınırlara ulaşması, bu durumların (en geniş anlamda) kurumlara bağımlılığından kaynaklanıyor: Özgürleşen bireyler, emek piyasasına bağımlı oluyor ve bu yüzden eğitime, tüketime, refah devletinin düzenlemelerine ve desteğine, trafik planlamasına, tüketim mallarına, ayrıca tıbbi, pedagojik danışma ve bakımdaki imkanlara ve modalara bağımlı hale geliyor. Tüm bunlar bireysek durumların kurumlara bağımlı kontrol yapısına sahip olduğunu gösteriyor. Bireyselleşme piyasaya, hukuka, eğitime vs. bağımlı toplumsallaşmanın en ileri biçimi oluyor.
Sayfa 198 - İthaki YayınlarıKitabı okudu
Ged, ne kaybetmişti ne de kazanmıştı, ama kendi ölümünün gölgesini, kendi ismiyle adlandırarak, kendisini bütünlemişti; tam bir insan olmuştu: Tüm kişiliğinin bilincinde olan, kendisinden başka hiç bir güç tarafından kullanılamayacak veya ele geçirilemeyecek, o yüzden de hayatını hayattan yana yaşayacak, hiç bir zaman yıkım, acı, nefret ve karanlığın hizmetine girmeyecek bir insan.
Sayfa 187Kitabı okudu
Ona yanıt vermedim. Tek yaptığım, kalkıp pencereye gitmek ve dışarıya bakmak oldu. Birdenbire kendimi felaket yapayalnız hissetmiştim. İçimden neredeyse ölmek geçti.
Sayfa 50 - ykyKitabı okudu
Demokrasinin öznesi bir kişi, ihtiyaçlarının, çıkarlarının ve inançlarının bütün zenginliğiyle "insan" değildir. Demokrasinin öznesi, tıpkı psikanalizin öncesi gibi, bütün tikel içeriklerini çıkardıktan sonra ulaştığımız bütün o soyutluğu, boş noktasallığı ile Kartezyen özneden başka bir şey değildir. Başka bir deyişle, bir kalıntı olarak boş bir noktadan ya da düşünümsel, refleksif bir kendine göndermeden ibaret olan cogito'yu üretmiş Kartezyen radikal şüphe prosedürü ile, bütün demokrat beyanların "ırkına, cinsiyetine, dinine, servetine, toplumsal statüsüne bakılmaksızın bütün insanlar" şeklindeki mukaddimesi arasında yapısal bir benzeşlik vardır.
Sayfa 217Kitabı okudu
İnsanların bir arada yaşaması ancak tek tek her bireyden daha güçlü bir çoğunluğun bir araya gelmesi ve tek tek her bireyin karşısına bir bütün olarak çıkması ile mümkün olur. Bu topluluğun gücü, "kaba kuvvet" olarak damgalanan bireyin gücü karşısına "hak" olarak çıkar.
Sayfa 53 - MetisKitabı okudu
Reklam
"Bir şeymiş gibi yaparak", "sanki bir şeymişiz gibi davranarak" öznelerarası simgesel ağda belli bir yer ediniriz ve gerçek konumumuzu da bu dışsal yer tanımlar. Eğer derinlerimizde bir yerlerde "aslında öyle olmadığımızı" düşünür, "oynadığımız toplumsal role" karşı içeriden bir mesafe koyarsak kendimizi iki kere aldatmış oluruz. Nihai aldanma, toplumsal görünüşün aldatıcı olduğu düşüncesidir, çünkü toplumsal-simgesel gerceklikte şeyler son tahlilde tam da neymiş gibi yapıyorlarsa odurlar.
Sayfa 105 - MetisKitabı okudu
Burada Lacan'ın verdiği temel dersi de görürüz: Şey'in boş yerini herhangi bir nesnenin doldurabileceği doğruysa da, nesne bunu her zaman zaten orada olduğu, yani oraya bizim tarafımızdan yerleştirilmek yerine orada "gerçeğin yerine" olarak bulunduğu yanılsaması yoluyla yapabilir. Her nesne -etkileme gücü kendi dolaysız gücü olmadığı, yapı içinde işgal ettiği yerden kaynaklandığı sürece- arzunun nesne-nedeni işlevini görebilmesine rağmen, bizler yapısal zorunluluk gereği, etkileme gücünün nesnenin kendisine ait olduğu yanılsamasına kurban düşmeliyizdir.
"Kafamın içindekiler. Ne çok yanlış! Ne çok yanlış! diye haykırıyorlar. Neden? diye bağırıyorlar. Sonra da: Nasıl? diye. Ve Nedenasıl ve Nasılne! Sonra da hiçsin, hiç, canına okuyacağız! diye. O zaman her yer fokurköpürüyor."
Sayfa 26 - MetisKitabı okudu
Yarın yok artık, dün de. Sadece bugün var ve hayran olunası, geçiçi şimdi.
Sayfa 21 - MetisKitabı okudu
Ve gene anladım ki hayatımızın gelecekteki bütün safhaları donmuş damlalar halinde maneviyatımızda uyuklar; bütün tabiat olaylarının mevsimini bekleyişi gibi bu damlalar da bilmediğimiz yasalara uyarak zamanı gelince teker teker çözülür ve biz türlü türlü tecelliler karşısında kalırız.
..tümel olmak için tekliğini feshetmek onun etik görevidir. Birey tümel karşısında, tekil olarak kendini göstermeye kalkıştığı an, günah işlemiş olur, ve yalnızca bunu kabullenerek tekrardan tümelle uzlaşabilir.
Reklam
Bilinçleri bu tarih tarafından biçimlenmiş olan halk insanları zaman zaman başkaldırmamış değillerdir; ama bunu ne kadar yaparlarsa yapsınlar, ayaklanmaları hep bastırıldığı için, artık boyun eğmekten ve katlandıkları zorunluluğu "felsefe"yle kabul etmekten başka seçenekleri yoktu.
Her ne kadar bıkkınlık olduğunu kimse inkar etmiyorsa da, ki bunun yerleşmesine hiç bir şekilde izin vermememiz gerekir, ölmeyi istediğimizi söylemek doğru olmaz. Vazgeçmek için, fazla meraklıyız: Önce kırılan hayatlarımızın neye yaradığını görmek isteriz.
Sayfa 140 - Can YayıneviKitabı okudu
Yalnızca büyük harflerle yazılan Tarih tekerrür etmez, aile tarihleri de tekerrür eder. Her iki durumda da tekerrür, kendini ayrıntılarla, ufak tefek değişikliklerle renklendirir, böylece, yaptığı temcit pilavı etkisini hafifletir.
Sayfa 100Kitabı okudu
Terence onu, dolaylı olarak belleğimiz bu şekilde, sürekli temcit pilavı gibi her şeyi ısıtıp ısıtıp öne sürerek konuşur ama, damarlarımızdaki kan misali, bunu öyle alçak sesle, belirsiz yapar ki onu duymayız, diye cevapladı. Onu dinlemediğimiz için onu daha az duyarız.
Sayfa 81 - Can YayınlarıKitabı okudu
Yaşlılar, gençlik yıllarını birikimsel tarih olarak kabul ederken, yaşlılıklarında akıp geçen tarihi dural olarak görürler. İçinde etkin olarak yer almadıkları, hiç bir rol almadıkları çağın onlar için bir anlamı yoktur: Bu çağda hiçbir şey olmamakta ya da olanlar gözlerine hep olumsuz şeyler gibi görünmektedir; oysa bu sırada, torunları bu dönemi dedelerinin artık unutmuş olduğu büyük bir coşkuyla yaşamaktadırlar.
Bilimsel terimler aramayalım şimdi. Bir doğa var karşımızda. Baktıkça baktıkça bizi ürkütmeğe başlayan bir doğa; bütün karışıklığı, karanlığı, besleyiciliği ve öldürücülüğü ile. İnsan, içinde erir bu doğanın;tel tel, ip ip çamaşırlar boğazına, çevresine dolanır, bir koza gibi kapatır onu.
Sayfa 28 - MetisKitabı okudu
Reklam
Batıdan, Doğudan çok, çağlar var derim ben. Dünyayı, dünyanın karmaşıklığını düzene sokma, yalınlaştırma çabasının kalıptan çıkıp kalıba girdiği çağlar... Mandalalarla Michelangelo iki ayrı çaba, düzenleyici düşüncenin iki ayrı çağı o kadar. Bu çağlar, gün gelmiş bir arada yaşamış, gün gelmiş batınınki doğuya, doğununki batıya kaymış.
Ayrıca, başka birinin yetkisiyle yasaya karşı yapilan işler de, o yetkiyle, amil karşısında mazur kılınır; çünkü hiçkimse, kendi eylemini, onun aracından ibaret olan başka birinde suçlamamalıdır: fakat bu, zarar gören bir üçüncü kişiye karşı mazur kılınmaz; çünkü yasanın çiğnenmesinde, hem amil hem de fail suçlu durumdadır.
Bir şair ruhunun olup olmadığını anlamak için ruhunu tartmak geldi içinden. Mizahının vurgulu noktası melankoli idi, kendi yorumunca, ama iman ve kendini bırakma ve sade bir sevinçle dengelenen bir melankoli. Bir şiir kitabında bunu dile getirebilse belki de insanlar ona kulak verirdi. Hiç bir zaman popüler olamayacaktı: Bunu görebiliyordu. Kalabalıkları sarsamayacaktı, ama kendi duygularını paylaşan küçük bir çevreye söyleyeceği şeyler olabilirdi.
Sayfa 106 - İletişimKitabı okudu
Manzarayı seyrederek hayatı düşündü ve (hayat üstüne düşününce hep olduğu gibi) hüzünlendi. Yumuşak bir melankoli kapladı içini. Kadere karşı mücadelenin boşunalığını duydu, çünkü bunca çağdan ona miras kalan bilgelik yükü buydu.
Sayfa 104 - İletişimKitabı okudu