Şehrin ve meydanların ve kalabalığın ve herşeyin
İçimde yalnız ve yapraksız
Bir kavak ağacı büyüyor
Ama küskün ama yalnız ama yapraksız ve uzun
Bir ağlama duvarı bu.
|E.B
“ Dünya incitenlerle dolu. Ama olgunluk incinmemeyi bilmekte. Kin tutmamakta. Bağışlamakta. Şimdi içimde yün eğirir gibi sabır eğiriyorum kendime. Sövene dilsiz gerek, diyerek. Öfkenin kor ateşini, içimin dehlizlerinde soğutup adam ederek. İnsan bu, bir sözden, bir halden, bir dudak kıvrımından inciniyor. Sen ol ki, incinmemeyi başar. Sen ol ki, inciten senin yüzünde yeni bir hayatı okusun. İnciten ne yaptığını bilmiyor ama bak sen biliyorsun. Bırak kin kindarların, hınç zalimlerin, kötülük kötü kalplilerin olsun.”
“ Babalarımızın ölümü biraz da bizim ölümümüzdür. Hayat şu an bana çok boş ve beyhude görünüyor. Hırslar, kızgınlıklar, öfkeler.. Anne ve babalarımızı el üstünde tutmamız gerek. Şuan her şeyimi babamla geçirilecek fazladan bir zaman için bağışlayabilirdim. Demek ki, maddi olan manevi olanı satın alamıyor. Demek ki, hayatın özünü maddi olanla değiş tokuş edilemeyen değerler oluşturuyor.”
“Allah’ım hayat ne kadar güzel. Ama bizim gözümüz kör, kulağımız sağır. Ancak dara düştüğümüzde, paçamız sıkıştığında görüyoruz bu güzellikleri. Bu ne kadar nimet! Bunların hangi birine şükretmeli? Etrafımda olanlara mı, hayatta kaldığıma mı?”