Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.38
Çağlar
Çağlar
@Mirikov
“controversy, contradiction, criticism
diatribe, declamation
Expressions, editorials
Exclamations, exaggerations
It’s all talk... elephant talk..”
Editor-in-chief/ L. Architecture
y.Lisans
Dallas
Ceyhan
139 okur puanı
Mayıs 2020 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Tolstoy ve Dostoyevski soyundan: Emilyan Stanev
Epik ve politik, felsefe ve köylülük, tröstler ve işçiler, halk, yoksulluk ve faşizm iç içe! Bu, büyük bir roman.
Balkan ve Bulgar edebiyatının en seçkin, en derin ve en keskin örneklerinden biri: Halk İsyanı!
Tolstoy ve Dostoyevski ile boy ölçülecek türden bir yazar Emilyan Stanev. Hiçbir boşluk bırakmadan, gürül gürül akan bir kurgu. Kitap, Bulgaristan iç tarihisine dair Dimitir Dimov’un Tütün romanıyla eş tutuluyor ve hakkında tezler yazılıyor. Ancak uluslarası çaptaysa Tolstoy ve Dostoyevski’den izler taşıyan, onların edebiyat soyundan…
“1922 yılı Haziran’ında, bir öğleden sonra” başlayan roman, 1923 Eylül’ünde sona eriyor.
Eser, üç ciltten oluşuyor. Toplamda 1.300 sayfanın üzerinde.. Bin üçyüz sayfayı aşan hacmiyle Bulgaristan’ın sadece bir senesini anlatıyor ama ne sene! Aşklar, isyanlar, dünya savaşı, dağlar, çeteciler, çiftçiler ve işbirlikçiler. Faşistler ve hainler.
Ve nihayet Zafer! Halkın zaferi.
Eylül Ayaklanması’nın efsanevi ve destansı romanı Halk İsyanı! Hayatın senfonisini çalan yazarlardan birisidir Emilyan Stanev. Böylesine güçlü bir yazarın eseriyle bizi buluşturanlara teşekkürlerle..
(Ben en çok müsveddelerini merak ettim bu eserin.)
lafı gediğine koyan çocuklar için
Bu kitap çocuklar için yazılmış ama yetişkinleri hedef tahtasına koyuyor. Bir bakıma çocuklar için büyükler rehberi. Bu sefer çocuklara, büyüklerin o kalıplaşmış, ezberlenmiş ve düşünülmeden söylenmiş sözlerine karşı neler yapabilecekleri ve söyleyebilecekleri anlatılıyor.
Melek Özlem Sezer, kitabında çocuklara ne gibi durumlara hazırlıklı olmaları için dersler veriyor. Çocuklara nasıl dalga geçeceklerini anlatıyor.
Bunlarla birlikte reklamların bomboş içeriklerini de eleştirip dalgaya alıyor ve bunun püf noktalarını öğretiyor. Bilimsel bilgilere de yer veriyor Sezer ve oradan hareketle işi gene dalgaya vuruyor. Büyüklerle Dalga Geçme Dersleri aynı zamanda küçüklere mantık dersleri niteliğinde bir kitap. Mantıksız sözlere karşı taşı gediğine koymak isteyen çocuklar için. Kitabın içinde birbirinden zıpır çocuklar dört dönüyor ve bizi bekliyor. Aynı zamanda Türkçeyi de zehir gibi kullanan çocuklar. Türkçeyi laubali ve laçka bir şekilde konuşanlara ise tokat gibi cevaplar/dersler veriliyor.
Herkes dalgacı olamaz, belirli şartları var. Mızmızlar, vızvızlar, huysuzlar, kıskançlar, ispiyoncular, tembel tenekeler, umutsuzluğu meslek edinenler, dalgacı olmak istiyorlarsa önce bunu hak etmeliler diyor yazarımız. Dalgacılarla alaycıları birbirinden ayırıp dalgacıların saygınlığını ortaya koyuyor. Bu kitaptaki dersleri bitirenler büyükleri maymuna çevirebilir. Koca bir dalgacılar ordusunun oluşması ve hep birlikte eğlenmenin yolu bu kitaptan geçiyor.
Örneğin “Ne kadar dağınıksın” diyen bir anneye karşı “Ama sen çok tatlı bir annesin” diyen çocuğu düşünmek ne güzel değil mi?
Çağlar Mirik – edebiyathaber.net (5 Eylül 2012)
“Yaraya tütün, kalbe hüzün” basan bir adam, “atlasların bütün kıyılarından” dünyayı seyreden şair, hayatın yaramaz oğlu, edebiyatımızın büyük Ah!met Erhan’ı O... Derin, acı, kesik, alkollü, suskun ve hüzünlü!
Militan dergisinde yayımlanan ilk şiirlerden 2006’ya kadar olan 30 senelik dönemden, Ahmet Erhan’ın edebiyat yaşamının adeta bir özeti bu
Okur Takip Önerileri
·
Puan vermedi
What is imperial control and hegemony?
How humanity can survive, struggle or fight back against to imperialism? Why America posing like they’re protecting the world but from what? What’s democracy for US and others? Can we take the control? Did humanity give up? And so many more questions are answered.
World’s most influence intelectual Noam Chomsky drawing historical examples from 1945 through to 2003, Chomsky looks at the US government's support for regimes responsible for mass human rights abuses —including ethnic cleansing and genocide—namely El Salvador, Colombia, Turkey, Israel, Egypt, South Africa, and Indonesia. He also discusses US support for militant dissident groups widely considered "terrorists", particularly in Nicaragua and Cuba, as well as direct military interventions, such as the Vietnam War, NATO bombing of Yugoslavia, Afghan War and Iraq War, to further its power and grasp of resources.
Chávez praised the work as an "excellent book to help us understand what has been happening in the world throughout the 20th century". He urged everyone present to read it, including the U.S.
This book shows you too much.. political, historical, instructive and impressive.
Hegemony or Survival: America's Quest for Global DominanceNoam Chomsky · Holt Paperbacks · 20041 okunma
“bu ağır yükle kalbim ışıdı, korktu, mahcup oldu...”
Yaşadığımız çağda gittikçe yalnızlaşan ve kendisine dahi yabancılaşan insanların korkuları ve kaygıları kendi hayatlarını daraltıp, küçültürken; umut ve sevinçlerini de yok ediyor. İşte tam da bu küçülmenin ve boşluğun ortasına ağır bir taş gibi düşüyor Şükrü Erbaş’ın şiirleri.
Erbaş, “Şiir üzerinde fazla konuşulmaması gereken bir sanat dalıdır.” diyor. Bazı denemelerinin bile düpedüz şiir olduğu söylenen Şükrü Erbaş’la Bağbozumu Şarkıları etrafında şiir, hayat ve insan üzerine konuştuk.
(Temmuz 2012 Cumhuriyet Kitap Eki’nde yayımlanan kendisiyle yaptığım bu konuşmaya aşağıdaki bağlantıdan ulaşmak mümkün: insanokur.org/bu-guzel-ve-agi...)
Para Matar el Lobo
Yiğitçe direnen bir kuşağın destanı:
KURDU ÖLDÜRMEK İÇİN
Batista diktatörlüğüne karşı savaşan Küba gençliğinin unutulmaz mücadelesinin efsane romanıdır bu!
Julio Travieso’nun bu romanını okurken devrim öncesi Küba’daki baskıcı diktatörlük ve boğucu polis rejiminin atmosferini duyacak; kişisel sorunları, sevdaları, bunalımları, karmaşaları, taptaze gençlikleri ve inançlarıyla, akıl almaz işkenceler önünde yiğitçe direnen bir kuşağın kahramanlıklarına tanık olacaksınız. Halkların özgürlüğü ve yeni bir ülkenin kuruluşu uğruna verdikleri mücadeleyi sarsılarak izleyeceksiniz.. ZAFER UZAKTA DEĞİL!
Uçan Sınıf’ın efsane yazarı Erich Kästner, bu kez İkizler Neyin Peşinde? diye soruyor ve bizi ikizlerin peşi sıra güzel ve gerçekçi bir maceraya çıkarıyor.
Tabi ki yine Süheyla Kaya’nın canlı mı canlı çevirisiyle katılıyoruz bu maceraya.
Bu kitaptaki kahramanlarımız Luise ve Lotte. Onlar ikiz kardeşler ama birbirlerini hiç tanımıyorlar. Ta ki bir yaz kampına kadar. Bu yaz kampında ilk kez karşı karşıya gelen ikizler önce herkes gibi çok şaşırıyor. Bu şaşkınlığın getirdiği gerilimi üzerlerinden attıktan sonra birbirlerini tanımaya başlıyorlar. Zorlu bir sürecin ardından ikiz kardeş olduklarını anlayan Luise ve Lotte, neden bir arada olmadıklarını, niçin ikiz olduklarını bilmediklerini, niye ayrı yaşadıklarını sorguluyorlar. Sonrasında ise ikizlerin çoğu kez başvurdukları bir yönteme, Luise ve Lotte neden başvurmasın? Böylelikle birisi çok merak ettiği annesini diğeri ise babasını görecek.
Vee macera tırmanıyor.
Çünkü bu iki kardeş artık kendileri değil. Tamamen birbirine zıt karakterde olan ikizler, birbirlerinin yerine geçtikleri için işleri hiç de kolay değil. Ancak onlar zoru başarır ve yeni çevrelerine uyum sağlar.
Ayrılan anne ve babaların yaşamları az çok bellidir.
Bu yüzden de ikizlerin macerası aslında bize yabancı gelmiyor. Bu yanıyla kitap, kimi yetişkinlere de mesaj veriyor. Kitabı okuyan yetişkinler hep bir tanıdık hikayeyi de anımsayacaktır. Çünkü yazarın bu kitabı pek çok çizgi filme de ilham kaynağı olmuştur.
Nihayetinde bir Erich Kästner kolay yetişmiyor. :)
(Not: Bu yazının ilk hâli 2012’de edebiyathaber.net’de yayımlanmıştır.)
Türk edebiyatının ustalarından Tarık Dursun K.’nın, yayımlandığından beri ilgiyle okunan çocuk kitabı Hoşça Kal Küçük’ü okurken deyim yerindeyse geçmişe doğru bir tersine yolculuk da yapıyorsunuz; tıpkı kitaptaki kahramanların geleceğe –büyümeye– yaptığı yolculuk gibi. Öylesine heyecanlı, coşkun, güzel ve sabırsız bir yolculuk. Kitapta insan ömrünün başlangıcı ve büyüme macerası ince gözlemlerle anlatılıyor.
Bir çocuğun çizdiği ev resminden bahsederek başlayan kitap, o evin içine odaklanıyor ve başlıyor bize Anne, Baba ve Küçük’ün yaşamlarını anlatmaya. Aile üyelerinin özel isimlerinin olmayışı kitaptaki kahramanların yerine geçmemizi daha da kolaylaştırıyor.
Bir bebeğin büyüme sürecini yerli yerinde aktarıyor Tarık Dursun K.
- O, yeni şeyler öğrenir, her gün farklı bir huy edinir ve günden güne büyürken çevresini muazzam bir gözlem gücüyle izler.
- Hiç doymuyormuş gibi emmek ister.
- Yıkanması bir tören, diş çıkarması ayrı bir kaygı, hastalanması bambaşka bir derttir.
Bu arada yavaş yavaş büyür ve bunu ancak dışarıdan kimseler fark eder. İşte tüm bu süreci ve daha fazlasını Tarık Dursun K. hikâyenin içine bizi de çekerek ustalıkla anlatıyor.
Hoşça Kal Küçük’te bugün azalan ve unutulan pek çok şeye rastlamak mümkün. Panayır yerleri artık yok, komşular arasındaki dayanışma eskisi gibi güçlü değil, İstanbul’daki Ermeniler karşı komşumuz olacak kadar kalmadı, yazlık sinemalar nostalji olarak anılarımızda, küçüklere anlatılan masallar azaldı… Kitap tüm bunları bize yeniden anımsatıyor.
(Not: Bu yazı ilk kez edebiyathaber.net sitesinde yayımlanmıştır, Ağustos 2012)
35 Mayıs 1931, Perşembe
Günlerden hiç 35 Mayıs olur mu demeyin..
Bu kitapta olanları okuduktan sonra nelerin olup olmayacağını bir kez daha düşünüyor insan. Bu bir hayal gücü kitabıdır, amca-yeğen macerasıdır; yaratıcıdır. Eleştirmenler yazar için “Alman çocuk edebiyatını gerçekçi temelleri üzerine oturtmuştur” değerlendirmesinde bulunur. Ancak yazar bu değerlendirmenin de üzerinde, daha fazlasıdır. Yaşadığı çağın sorumluluğunu bilen ve çelişkilerini gören ve bunun bedelini ödeyendir.
Konrad, matematiği iyi olan bir öğrencidir. Öğretmen matematiği iyi olanlara hayal güçlerini geliştirmesi için kompozisyon yazma ödevi verir. Macera da burada başlar.
Güney Pasifik hakkında yazmak isteyen Conrad’la birlikte Tembeller Ülkesinden, Şanlı Geçmiş Şatosuna; Tersine Dünyadan Elektropolis’e düşecektir yolunuz.
1931’de yazılmış bu kitapta cep telefonu kullanan bir adam bile var.
İnsani değerleri yücelten bu çocuk romanı, çocukları yaratıcı buluşlara teşvik etmesi yönünden önemlidir. Sizce Konrad’ın hayal gücü böylesi bir yolculuktan sonra gelişmiş midir? Bu fantastik yolculuktan sonra nasıl bir ödev yapılır?
Not: Bu yazının ilk hâli 2012’de edebiyathaber sitesinde yayınlanmıştır.
Hayata tutunma ve direnişe dair notlar: Karşı çıkışlarla, reddedişlerle örülü ve ‘bizden olan’ ne varsa kıymetini bir kez daha fark ettiren bir kitap.
John Berger bu kitabında, bu yeni sömürgecilik çağında direnişin simgesi olmuş sayısız fedakarlığı, arzuyu, acıyı ve anıyı imler; inceler.
Kitabın toplamındaki tüm yazılar, insanın varoluşundaki politik öze dairdir ve bunu anlatır. Hayata tutunma ve direnişe dair notların bir kısmı bu kitapta toplanmış.
Dünyanın pekçok yerinde yaşanan acının, haksızlıkların, zulümlerin nedenini daha iyi kavramak için egemenlerin dilinden farklı bir görme biçimiyle göstermeye ve anlatmaya bu kitapta da devam ediyor John Berger.
“İşte savaş. Orada bir şey var. Galiba bir çöl… Çölde iki çukur. Çukurlarda iki asker. Onlar düşman…”
Kitap yukarıdaki cümlelerle başlıyor. Peki bu iki düşman askeri aç susuz o kuyuda savaşı nasıl sürdürüyor? Savaşı yukarıdan gelen emirler mi sona erdirecek? Barış için bir şey yapılamaz mı savaşta? Okuyup görüyoruz..
Sadece çocuklar için değil, yetişkinler için de oldukça zor bir konuyu, savaşı konu edinen bir kitap olan, Düşman – Barış İçin Bir Kitap’ı okurken savaşı ve barışı, çocukları ve geleceği bir kez daha düşünmeli yeniden. Barış bizimle olsun.
Toni Morrison’ın yazdıklarının kökleri tarihe uzanıyor ve yazar tarihin en grotesk tezahürlerinden bazılarını bir araya getirip bir güzellik yaratmayı başarıyor. Fakat bu güzellik bir fantezinin ürünü değil. Savaşlar, zorunlu göçler ve sınırlar dünyasında müthiş üslubu belleklere kazınmış bir kadın yazar, ötekilik/ırkçılık/cinsiyetçilik üzerine esaslı gözlemleri ve çözümlemeleriyle bizi tarihle yüzleştiriyor.
Yarın Bizimdir Yoldaşlar’ın yazarından; sanki devam niteliğinde incecik bir anı/öykü kitabı. Yine bir grev ve Parti’nin yeniden inşaa süreci iç içe. Baş kahramanımız yine bisikletiyle yolculuk ediyor. Manuel Tiago duru ve akıcı anlatımıyla bu yolculuklara okuru da peşinden sürüklüyor.
Muzaffer Buyrukçu okumak isteyenler bu kitapla başlayabilir. 50’li yolların İstanbul’u nasılmış? Yaşamın girdaplarında o dönem neler varmış, yazar hangilerini yakalamış? Bir panorama gibi sergilenir karşımıza. Işıldayan bir kalem şiir gibi hikayeler, romanlar yazmış...
Büyük yazarlar için söylenegelen birbirine benzer sözler vardır. Yüzyıllardan beri okunan ve okunacak olan yazarların zamana yenik düşmemesinin sırrı biraz da buradadır: eserlerini, insanı ve insan hallerini merkeze alan bir bakış açısıyla üretmiş olmalarında. Pir Sultan Abdal’dan William Shakespare’e, Tolstoy’dan Yunus Emre’ye, Çehov’dan Sabahattin Ali’ye, Pablo Neruda’dan Nazım Hikmet’e, Maksim Gorki’den Orhan Kemal’e kadar insanlık ve edebiyat tarihine ismini böyle yazdırmış sayısız yazar vardır.
Muzaffer Buyrukçu vefasızlığa uğramıştır..
On dört sene önce kaybettiğimiz Muzaffer Buyrukçu gerek öykücülükte olsun gerekse günlük türünde yazdıklarıyla olsun Türk edebiyatını omzunda taşıyıp ilerleten ve büyüten yazarlardandır..
Günlüklerinden yapılan bu derlemede Orhan Kemal’li günlerini anlatıyor Muzaffer Buyrukçu. Büyük yazar Orhan Kemal’i bir başka büyük yazar Muzaffer Buyrukçu anlatıyor. On yedi yıla yayılan ve Orhan Kemal’in ölümüyle fiziksel varlığı yok olan bir dostluğun görkemli bir anlatımını okuyoruz bu kitapta. Bu iki usta yazarın günlerinin nasıl geçtiğine, içtenliklerine ve paylaşımlarına tanık oluyoruz. Hikaye ve romanlarıyla olduğu kadar, sözü ve sohbetiyle de ünlü olan Orhan Kemal'i tanıyoruz bu kez. Düşündüğünü yaşama geçirebilen, yazdığı ile yaşadığı birbirine uygun olan Orhan Kemal'i.
Muzaffer Buyrukçu’nun son hikayelerinden biri. Oğlu Erdem Buyrukçu’nun çabalarıyla kitaplaşmıştır. Doksanların sonuna doğru yaşanan olaylardan da esinlenmiştir usta ve hayallerden de katmıştır öyküye.
Henüz ‘96 seçimleri olmamıştır. Günümüzün ayak seslerini işitmek mümkün bu hikayede!
Türkiye’yi bugüne getiren yolun/yolların nasıl döşendiğini görmek zor değil.
Okurken bir yanınız gündelik hayatın gerçekliğinde, bir yanınız hayallerin sonsuzluğunda olacaktır. O yaşadığımız günlerin yazarıdır; diğer büyük yazarlar gibi!
(Kitabın kapak deseni hem şair hem de yayıncı olan Kenan Yücel’e aittir.)
İdamlarının 93. yılında!
Haklarında dünya çapında idamlarına karşı kampanyalar başlatılan; kitaplar, oyunlar, müzikaller, şiirler yazılıp, filmler çekilen bu iki anarşist göçmen işçinin suçlulukları hiçbir zaman ispatlanamamıştır!
İdamlarını durdurmak için kampanya bildirgesine Albert Einstein, H. G. Wells, Bertrant Russel, George Bernard Shaw gibi dönemin birçok önemli ismi imza atmıştır!
Howard Fast bu kitabı iyi ki yazmıştır!
Nazım Hikmet iyi ki onlara dair de şiir yazmıştır.
Joan Beaz onlar için sağlam bir marş okumuştur! Hayatları yazılıp, oyunlaştırıldığında oyun müziklerini Georges Moustaki yapmıştır.
Gösteri yürüyüşlerine yüzbinler katılmış; dünya ayağa kalkmıştır. Ancak nafile!Tüm bunlara rağmen idamlar önlenemedi! Yirminci yüzyılın başında yeterli düzeyde İngilizce bilmemek, idam edilmek için yeterli bir sebepti ABD’de! Üstelik göçmen, işçi ve biraz da anarşistseniz.
20. Yüzyılın en çok tartışılacak davalarından biri olacağı, 6 kıtada yankı yatacağı, insanlık tarihinin ilk küresel kitle gösterilerinden birine neden olacağını herkes gibi sanıklardan "anarchist bastards" diye sözeden Amerikan milliyetçisi yargıç da habersizdi şüphesiz.
Amerikalı heykel sanatçısı Gutzon Borglum heykel yaptı! Ve o efsanevi Amerika şiirinde Allen Ginsberg bir yerde şöyle der: America Sacco & Vanzetti must not die!
Agfa Box
Günter Grass Türkiye’de tanınan ama okunmayan bir yazar. Yirminci yüzyılın çalkantılı zamanlarında yaşamış, tanık olduklarını, duyup öğrendiklerini yaratıcı çabasıyla birleştirip ölümsüz eserler üretmiş, geride okunmayı hak eden kitaplar bırakmış bir yazar.
Kutu da onlardan biri. Romanın gizli kahramanı Günter Grass’ın bizzat kendisi. Kitapta anlatılan ve aykırılıklar barındıran geniş aile, gündelik hayatın içinde olup bitenlerden bağımsız değil. Tüm olayların merkezinde ise Grass’ın ‘teneke trampet’ gibi büyülü nesnelerinden biri yer alıyor: Agfa Box fotoğraf makinesi.
“Bir Başka Dinozor!”
Latin Amerika’nın masalsı anlatıcılarından ama günümüzün bir yazarı Eduardo Berti!
Tıpkı adaşı ve ustası olan Eduardo Galeano gibi! Şaşırtan, heyecanlandıran, doyumsuz tat bırakan mini öyküler, anlatılar...
Gündelik yaşamdan süzülmüş ironi dolu, görünenle gerçeği biraz alt üst eden, hafif ufuk açıcı, anlatılanı sizin hayalinizde devam ettirmenizi istercesine yazılmış metinler!
(Spoil-er bu mu oluyor? Birisi beni uyarsın! :)
Peki bu anlatının ustalarını, yol açıcılarını okumak isterseniz? İşte benden naçizane ilk üç:
- Eduardo Galeano
- John Berger
- Norman Lock
Günümüz Türkçe yazarları arasında da benzer anlatı tarzını benimseyip, iyi örneklerini verenler olmuştur.
Altıncı Koğuş’tan bir ülke analizine..
Çehov’un kahramanlıktan uzak kahramanları 1880-1890 Rusya’sında derin bir melankoli içinde yaşar. Buna sebep ‘delilik’ de bir yerde normal sayılabiliyor. Gerici, sıkıcı ve çökmekte olan bir ortamda tekdüze yaşam herkesi esir almıştır.
Anton Çehov kitaba adını veren Altıncı Koğuş öyküsünü, 1892’de yazmış ve bir tımarhane koğuşunu merkeze koyup taşra hayatını ve hayatta ‘başarısız’ olmuş tipleri betimlemiştir.
Aradan geçen bunca zamana rağmen bugüne ve geleceğe uzanan öyküler yazmıştır Çehov.
Çünkü gerçekler, insanlar, sistemler ve istemler 150 sene öncesine benzer!
Evet, her şeye rağmen bu yaman çelişki!
Hayatın gerçeklerini çıplak bir gözle ve ince bir zekayla yazan Çehov, umudu elden bırakmaz. Yaşam sürdükçe umut da olacaktır!
Not: bu yazının uzun hali ilk kez 2014’te soL gazetesinde yayınlanmıştır.
Türkçenin büyük şairlerinden Kemal Özer’in anısına saygıyla. Naçizane anımsatma: Grup Yorum kendisinin Zonguldak şiirini bestelemişti Madenciden ismiyle. Her bir şiiri sevenlerinde apayrı coşkulara sebep olsa da hep aynı anlama kapı aralar.
Dönelim kitaba: Çocukluk, özellikle şairlerin gözünde bambaşka bir yerdedir. İşte bunun güzel örneklerinden biri ‘Çocukluk Anayurdum’ kitabında görülüyor. Büyük şairin çocukluğuna kendi anlatımıyla yolculuk!
Kitapta hepimizi bekleyen bir bahçe ve çocuk gözüyle izlenen bir dünya var. Kemal Özer’in çocukken yaşadığı olayları kavrama ve yorumlama gücünü bu kitapla göreceksiniz.
En çok da hayal kurmayı okuyacaksınız.
“Nepalli Keşişler asla bir sineği incitmez!”
Kitapları sadece okumuyor; onlarla düşlere dalıyor, yolculuklara çıkıyoruz.
Bu kitapta sineklerin dünyasını gördük, onlarla birlikte uçağa binip başka ülkelerden insanlara selam verdik. Yolculuklara çıktık.
Nepal’e gittik çünkü oradaki ‘keşişler’ asla bir sineği incitmezmiş. Savaşa karşı barış dedik. 🕊
Fikirler geliştirip, planlar yapıp eyleme geçtik ve sineklerle birlikte savaşa son verdik.
Çocuk kitaplarının güzelliği ve coşkusu üstünüzde olsun.
Diyalektik hayattır!
Felsefenin en önemli yöntemlerinden birini herkesin anlayacağı ve onu kullanacağı şekilde çok sade ve net bir şekilde anlatır Stalin.
Onun parlak zekası burada da kendini gösterir.
En karmaşık konuları bile kolayca çözümlemeye yarayan diyalektik yöntemi işin ustalarından öğrenmeli. Milyonlarca insan için önemli ve öğretici olan bu kitap ayrıca bir broşür kadar ince. Çok karmaşık ve ağırmış gibi duran konuların ustaca ve basitçe çözümlenişini göreceksiniz.
Kitap 1938’de yazılmış. Daha nice seneler okunacaktır; çünkü diyalektik hayattır!
Eric Kästner bu kitabında büyük tecrübeler sunuyor çocuklara. Coşku, merak, paylaşım, vefa, çalışkanlık, fedakarlık, gibi hayatı ve çocukluğu besleyen ne varsa oraya çekiyor okuru.
1933’te Naziler tüm kitaplarını yaktı! Yazması yasaklandı! Tutuklandı. Kitapları pek çok dile çevrildi. İnsanlık düşmanları buna engel olamadılar. Kästner için, Alman çocuk edebiyatını gerçekçi temellere oturtarak yeni bir çığır açtığı, söylenir.
Okullarda söz edilmeyen pek çok şeyi öğrenmek ve bir başka okuma sevinci edinmek için...
Okumanın gizemli ülkesinde bu kez yolculuğumuz Dresden’e! Üstelik çocukluğu oralarda geçmiş bir yazarla.
Proleter kültür ve direniş edebiyatının en iyi örneklerinden biri. Alman işçi sınıfı ve komünistlerinin yasaklanmış 1929 1 Mayıs’ını nasıl örgütlediklerini anlatan etkileyici bir kavga romanı! Baştan sona gerçeklik ve estetik. Yazarın olaylara tanıklığı ve mücadelenin içinden geliyor olmasıyla donanmış bir roman. Alaycılığı elden bırakmayan, sınıf kinini törpüleyen türden...
Kurgulanmışın değil, barikatlarda yaşanmışın kitabı bu. Sınıf mücadelesinde işçi basınının önemini bize bir kez daha fark ettiren bir roman bu. Polis zulmünün, gözaltıların ve işkencelerin, sokak ortasında katledilmelerin ve ona karşı direnişin, kararlılığın ve barikatların kitabı…
Bir kez başlamış olan sokak savaşlarının kitabı!
Bir inşaat hamalından devrimci bir lider, sıradan ev kadınından bir militan yaratan mücadele deneyimleri...
İşsizlerin, emekçilerin, kadınların, esnafın, gençlerin; yani bütünüyle bir emekçi mahallesinin yasaklı 1 Mayıs’a karşı mücadelesini anlatan bir kitap bu. Kavgaya girenin nasıl dönüştüğünü, güçlendiğini, ufkunun açıldığını bize bir kez daha gösteriyor. Dostla düşmanın netleştiği, safların sıklaştırıldığı bir kavganın romanı.
Her ülkenin bir Abuzer’i vardır.
12 Eylül gençlere nasıl anlatılır, derseniz işte listenin başına geçecek kitaplardan biridir Vatandaş Abuzer! Basit, hoş, yer yer provokatif, bazen de ajitatif bir roman. Yer, yer gülmekten kitaba ara verirken yer, yer yemek yemeyi bile unutup kitabı hemen bitirmek isteyeceksiniz; bitince de böyle -hemen- bitmeseydi diyeceğiniz bir kitap. Aslan Asker Şvayk’ı bildiniz mi? Yer, yer onu da anımsatır. Yücel Sarpdere severseniz, Can Dostu kitabını da mutlaka okumalısınız.
