Düşündüm her şeyi. Kaybettiklerimi... Bir gece çok sarhoşken değer verdiğim nadir insanlara nasıl hakaretler yağdırıp gittiğimi düşündüm. “Bitiyorum.” dedim kendime. Belki de bittim. “Peşimi bırakmayan sıtmadan önce ben kendimi öldüreceğim.” dedim. Asla bir kurşunla değil. Asla bedenime zarar vermeden. Bir 'squat' haline gelmiş zihnimdeki düşüncelerle öldüreceğim kendimi. Bir gün o kadar yükseleceğim ki , bir gün o kadar isteyeceğim ki beynim duracak. Dünya duracak! Bir resimli roman kahramanı gibi , bir karikatür gibi hayaller içinde yaşayan adamın ölümü de hayali olacak. Ancak bedenim bu dünyada kalacak. Sürüklenecek her yere. Ama beynim öldükten sonra hiçbir önemi yok. Kabul etmeliyim ki bir insanın ideal adına seçtiği böylesine garip bir amaç hayli anlamsız gelebilir birilerine. Ama şuan için seçtiğim tek
Yanımızdaki para bize hiç çalışmadan bir yıl yaşayabilmemize yetecek kadar. Aslında civarda okyanusa açılan pencereleri olan bir ev bulup yıllarca hiçbir şey yapmadan da oturtabiliriz. Ve üstelik kaçınılmaz sonumuz olan zihinsel ölümümüze de büyük yardımcı olur. Ama biliyorum, izin vermeyecek insanlar rahatça kendimizi yok etmemize. Arkadaş olacaklar. Aşık olacaklar. Sırdaş kesilecekler başımıza. Robinson'un bile yanına Cuma'yı veren dünya, üzerinde yaşayan bütün insanları tanıştırma gibi hastalıklı bir saplantıya sahipken uzak kalmamız çok zor olacak gündüzün ve gecenin seslerinden... Ve o yeri bulana kadar gideceğiz Kinyas’la. Benzin bitene, nefesizim türkmen’e kadar değil! O yeri bulana kadar..