Akış
Ara
Keşfet
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.40
Maşide Gürcü
Maşide Gürcü
@MsdGrc
In omnibus requiem quaesivi, et nusquam inveni nisi in angulo cum libro.
14 okur puanı
Eylül 2022 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitaplar
Okuma Hedefleri
Jane Eyre
Olaylar, Victoria Dönemi olarak bilinen 19.yy İngiltere'sinde geçer. Bu dönem, kadınların sadece çocuk ve ev işleri ile ilgilenmesi gerektiği ve kadına yönelik olumsuz tutumların geliştiği bir dönemdir. Kitabı iki bölüm halinde değerlendirmek güzel olabilir. Bunlardan ilki, kahramanımız Jane Eyre'nin çocukluk dönemidir. Çocuk dünyası ve çocukları sevenler bu bölümde bir çocuğun yaşadığı sıkıntıları okurken duygusal bir ruh haline bürünebilir. (Bir çocuğa eziyet edebilen birinin elinden her türlü kötülüğün geleceğine inanalardanım). İkinci bölüm ise Jane'nin çocukluktan genç kızlığa geçtiği bölümdür. Bu bölümde Jane'nin tutkularını dışa vurmak ve dizginlemek arasında kaldığında yaşadığı sıkıntılar ön planda. Dinginlik yerine hareketli bir yaşamı önceleyen Jane, çocukluğundan itibaren zor ve güçlü karakterler karşısında doğru bildiğini yapmaktan geri kalmıyor. Okurken bunaldığım tek yer Jane'nin kuzeni Peter John'un dini kullanarak kıza yaptığı baskıların olduğu sayfalardı. Bu sayfalarda yazar, dinin bir baskı aracı olarak nasıl kullanıldığını ve insanın yaratılışına uygun tercihlerinden vazgeçmesi konusundaki baskıyı güzel bir biçimde okuyucuya göstermiştir. Zira ben bu sayfaları okurken "hadi Jane net bir tavır al" şeklinde kendi kendime söylendim. 21.yy Türkiye'sinde eğitimli bir kadın olarak bu hikayeyi okudum, kendimi karakterin yerine koydum ve hayatıma yön verirken Jane kadar kör göze parmak seçimler yapamazdım diye düşündüm. Peki siz nasıl bir tercihte bulunurdunuz?
Sürükleyici, bir solukta okunabilecek ve olayların odak noktasında "Siyah Lale"nin yer aldığı bir hikaye... Olaylar 16. yy. Hollanda'sında bir başbakan ve kardeşinin haksız yere halk tarafından katledilmesi ile başlar. Olayın kahramanı olan Cornelis van Baerle haksız yere idama mahkum edilmiş bir lale tutkunu. Olay Baerle ve iyi kalpli Rosa'nın temiz aşkı ile başka bir yola girer. Hikayenin mutsuz bir sonla biteceği korkusuyla zaman zaman kalbiniz titreyebilir. -zira ben mutlu sonları severim- Öte taraftan yazarın dil ve üslubu son derece keyifli. Kitap toplumsal olaylar sırasında insanların kolaylıkla nasıl manüpüle edilebileceğini ve sürü/kitle psikolojisi içinde ne dereceye kadar zalimleşebileceklerini göstermesi açısından göz yaşartıcı. Bu sayede adaletin ekmek kadar su kadar hayati olduğunu bir kere daha idrak ediyorsunuz. Kitapta kıskançlık duygusu son derece başarılı bir biçimde işlenmiş. Hikayeyi okurken, kıskançlığın insanı insan olmaktan çıkarışını ve sizden habersiz başınıza nelerin gelebileceğini tüm çıplaklığı ile görebiliyorsunuz. Kıskançlık duygusu dışında aşk, sadakat, umut, iyi niyet, tutku, inanç ve masumiyetin de anlatıldığı eser saf ve temiz aşk'ı okura sunuyor. İçinizden böylesi kalmadı diye düşünseniz de... Benim gibi dönem kitaplarını okumayı sevenlerce keyifle okunacaktır.
Kitap, karakterleri ve karakter tasvirleri ile gönlünüzü fethedebilir. Uzun ve bir o kadar tanıdık... Bazı karakterleri okurken kendi kendinize "evet bu tanıdığım şu kişiye ne kadar da çok benziyor" diyebilir, kendi iç sesinizi duyabilirsiniz. Dahası kitabın baş karakterlerinden Oblomov ve Ştolts size ne tür bir hayat yaşayacağınıza
