Ruhumun patikasını keşfettim demeyin,patikamda yürüyen ruhu keşfettim deyin onun yerine.
Ruh her patikadan geçer çünkü.
Ne tek bir çizgi üzerinde yürür ruh ne de bir saz gibi uzar gider.
Açar kendini ,bir nilüferin bin yaprağı gibi...
Kalbini çokluğun perçemlerinden kurtar... Seni dünyaya doğru çekiştiren cezbeleri düşür yakandan.. Seni yokluğun kuyusuna çeken kaygılardan uzaklaş. Seni uzaklara savuran rüzgarları sustur...
Dünya bir ırmaktır,biz dışarıdayız bu ırmaktan;ırmağa düşen gölgemizdir ancak...Herşeyin gölge olduğunu bir kere fark edince,artık can acısa da bir acımasa da bir.O zaman bitmez zannettiğin hertürlü çile de biter.Hem öyle bir biter ki artık bitse de fark etmez bitmese de fark etmez...
Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı,gene aynı şekilde,fakat her şeyden habersiz,yaşayıp gidecektim.Sen bana,dünyada başka türlü bir hayatın da mecvut olduğunu,benim de bir ruhum bulunduğunu öğrettin."
Bu halimizle hepimiz acınmaya layıkız; ama kendi kendimize acımalıyız. Başkasına merhamet etmek, ondan daha kuvvetli olduğunu zannetmektir ki, ne kendimizi bu kadar büyük, ne de başkasını bu kadar zavallı görmeye hakkımız yoktur.
Bu yaşıma kadar mevcudiyetinden bile haberim olmayan insanı vücudu birdenbire benim için nasıl bir ihtiyaç olabilirdi? Fakat hep böyle değil midir ? Birçok şeylere ihtiyacımızı ancak onları görüp tanıdıktan sonra keşfetmez miyiz?