Genellikle ne yapacağını bilmez, kararsız bir durumdadır, ama sık sık yapabilecek yetenekte olmadığına inandığı işleri gerçekleştirmiştir, sık sık kendisini şaşırtır, kendi kendisiyle çelişir.
İnsan sabahtan akşama bir şey bekler ama hiçbir şey olmaz . İnsan bekler de bekler. Hiçbir şey olmaz. İnsan bekler,bekler,bekler,düşünür,düşünür,düşünür; ta ki şakakları ağrıyana dek. Hiçbir şey olmaz. İnsan yalnız kalır. Yalnız. Yalnız.
Bir kadının,kendini hevesle bir erkeğe vermek istese bile, gönülsüz numarası yapması ve kendini telaşlı veya öfkeli gibi göstermesi normaldir. Acele bir ricayla, yalanlarla,istekler ve vaatlerle rızaya getirilmek zorundadır kadın. Biliyorum ki yalnızca işinin ehli fahişeler ya da cahil, olgunlaşmamış kızlar böyle bir davete eksiksiz ve samimi bir şekilde razı olmaya alışkınlardır.
“Evrenin şu anki yapısının tümüyle bir tesadüf eseri olabileceği düşüncesi, tamamen delice bir düşüncedir. Delilik kavramını argo bir kelime olarak hakaret niyetiyle değil, aksine tamamen psikolojideki teknik anlamıyla kullanıyorum. Gerçekte bu tür bir düşünce ile şizofrenik düşünce tarzı arasında büyük benzerlikler bulunmaktadır.”
Bazı mezarlarda baba ile oğlunun yan yana yattığını görürüz. Bu durum bir an şunu düşündürür insana: Bu kişi hayatını, şu an yanında yatana adadı. Onun sağlıklı yaşaması ve rahatça ölmesi için yaşadı. Peki, bu kişi hayatını ne için harcadı?
Muhtemelen günümüz insanının en temel inanç problemi, Allah’ın varlığı yokluğu meselesinden çok, Allah hakkında doğru bir anlayışa sahip olunmamasıdır. Yani Allah’ın varlığına inanmamıza rağmen çoğu zaman sanki Allah yokmuş gibi yaşamamızdır.
İnsanın bir yandan başka bir şey düşünürken veya bir arkadaşıyla konuşurken, diğer yandan da bir piyanoda incelikli bir müzik parçasını hatasız ve otomatik bir şekilde tuşlamasını sağlayan yasayı kim tasarladı?
Kanı kim tasarladı? Yenileyici ve tazeleyici akıntılarını gece gündüz, insandan yardım veya fikir almaksızın, beden boyunca otomatik olarak taşıyan o harika aksamı kim tasarladı?
Hiçbir insan, bir görevi sadece görev aşkına yerine getirmez; yapılan şey, öncelikle kendi içini ferah-latlatmak zorundadır. Görevi yerine getirmek, görevden kaytarmaktan daha iyi hissettirmek zorundadır. Aksi hâlde yerine getirmeyecektir.