"Her insanın bir karanlık odası vardır. Bizi hoşnut etmeyenlerin çoğunu o odaya atıveririz. Tıpkı bazı evlerin çatı katındaki karanlık, bakımsız, dağınık odaları gibi. Çoğu kez o oda öylesine karmakarışıktır ki oraya neleri attığımızı bile unuturuz. Üstelik odanın anahtarını saklar ve nereye sakladığımızı da hatırlamayız. Oraya asla kimseyi sokmayız, kendimizi bile... Ta ki karanlık odadaki eşyalar çürüyüp kokusu bizi rahatsız edene kadar...
"Benim burada ne işim var? diye düşündüğünüz oldu mu hiç? Bir labirentin içindeymişsiniz ve kaybolduğunuzdan eminmişsiniz de, her bir dönemeci kendiniz yarattığınız için bu tamamıyla sizin suçunuzmuş gibi hissettiğiniz? Üstelik dışarı çıkmanızı sağlayacak birçok yol olduğunu da biliyorsunuz çünkü labirentten çıkmayı başarmış, dışarıda gülüşüp oynayan insanların seslerini duyuyorsunuz. Çalı çitlerin arasından arada bir görüyorsunuz onları. Yaprakların arasından gelip geçen şekiller halinde. Öyle mutlu görünüyorlar ki onlara değil, bu işi onlar gibi yapamadığınız için kendinize kızgınsınız. Oldu mu hiç? Yoksa bu labirentte kalan bir tek ben miyim?