Bazı âlimler cihadı dinin rükünlerinden birisi olarak saymışlardır ki cihad böyle olmaya layıktr. İmam ibn Kasım EI-Hanbeli (rahimehullah)'in Er-Ravda haşiyesinde söyledikleri gibi: Bazıları cihadı İslam dininin altıncı rüknü olarak saymışlar ve bundan dolayı onu İslâm'ın beş rüknünden sonra zikretmişlerdir."
Eğer cihad ibadeti ziraat ve ticaretle birlikte yürütülebilirse yürütülür aksi halde yaşamın bekasının, dinin muhafazasının ve İslam topraklarının korunmasının onunla gerçekleștiği cihad ibadetiyle iștigal herşeyden öncelikli olmalıdır. İmam ibn Recep El-Hanbeli (rahimehullah) șöyle der: Bundan ötürü sahabeler (radiyallahu anhum) ziraat için haraç topraklarına girmeyi mekruh görmüşlerdir. Çünkü bunlar onları cihaddan alıkoymaktaydı."
"Savaş, hoșunuza gitmediği halde üzerinize yazıldı (farz kılındı)." Meşakkat, zorluk, malların infak edilmesi m ve eksilmesi, ölümlerin çoğalması, yaralara ve acılara tahammül, aileden ve yurttan ayrılma, kalplerin sarsılması, bunların hepsi de bu ibadetten ayrılmayan șeylerdir hatta bu ibadetin bir parçasıdırlar. Allahu teâlâ șöyle buyurur: "Andolsun, biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele." Yine Allah subhanehu șöyle buyurur: "Bu, gerçekten onların Allah yolunda bir susuzluk, bir yorgunluk, dayanılmaz bir açlık (çekmeleri), kâfirleri kin ve öfkeyle ayaklandıracak bir yere ayak basmaları ve düşmana karşı bir başarı kazanmaları karşılığında, mutlaka onlara bununla salih bir amel yazlmış olması nedeniyledir. Süphesiz Allah, iyilik yapanların ecrini zayi etmez."
Ahiret yurdunun daha hayırlı olduğunu kavramış olmak bu dünyadaki hayatımızı umursamadan yaşamamızı bize yasaklıyor ise de günlerimizi nihai faydanın dünyada sağlanamayacağını bilerek geçirmemizi öğretiyor. Dünya ahiretin tarlası olduğuna göre bura da yapılacak işler var. Kafirler de tıpkı müslümanlar gibi dünyanın bir tarla olduğunu düşünüyor olsa gerek. Aramızdaki fark onların dünyada ektiklerini yine dünyada biçeceklerine inanmaları veya dünyada kaldırdıklarından daha başka bir ürünün kaldırılacağına inanmıyor oluşlarındadır.
Din konusundaki tutumumuz köktenci (radikal) olamaz. Çünkü köktencilik (radikalizm) toplum hayatının düzenlemesinde modernleşmeci yaklaşımlara özgüdür. Radikal demokrat, radikal sosyalist olunur; tıpkı ılımlı demokrat, ılımlı sosyalist olunabildiği gibi. Bu yaklaşımın yandaşları radikal veya ılımlı olduklarını ifade etmekle özlem duydukları toplumsal değişmenin sınırlarına göndermede bulunmuş olurlar. Bir müslümanının, hristiyanın, musevinin veya budistin kendi dünyasında nasıl bir yer sahibi olduğunu anlamak için onun köktenci olup olmadığına değil, o dinin esaslarına ne ölçüde, nasıl, hangi amaçla riayet ettiğine bakarız. Din salikleri birbirlerinden daha köktenci olmalarıyla değil, daha sadık, daha bağımlı olmalarıyla ayrılırlar. Amiyane bir deyişle "daha iyi müslüman" deriz, ama onun neden iyi olduğu köktenciliğini kapsamaz. Çünkü köktencilik din alanının değil, siyaset alanının ve bilhassa modern siyaset alanının bir terimidir
Ruhlar arasında bir yakınhk varsa, akraba ruhlar birbi-rini uzaktan tanıyabilirlerse Agafya Matveyevna ile Anisya arasındaki sevgi buna açık bir örnek olabilirdi. ilk bakışta, ilk sözlerde, ilk hareketlerde birbirlerini anlamış ve beğenmişlerdi.
Zira modern zamanlar dediğimiz dönem zenginliğin kaçıp kurtulunduğu taktirde birlikte götürülebilecek niteliklere hasredildiği zamanlar olmuştur. Buna mukabil yoksulluğu sebebiyle kendi ülkesinde modern köle konumuna düşmüş bulunan kimse nereye kaçarsa kaçsın yoksuldur ve bütün yoksulların modern dünyanın her yerinde aç kalma özgürlükleri vardır.
Derler ki Yahudi sadece sonradan satabileceği malı satın alırmış, parasını harcadığı şeyler birgün onu elden çıkarmak istediğinde para edecek şeylermiş.
-Madem bir şey söylemiyorsunuz, bari bir işaret... bir leylak dalı...
- Leylaklar geçti artık; bakın hepsi solmuş.
-Leylaklar geldi geçti; mektup da öyle olsun.