Bu dertli sinemi aç ve içindeki acıya bak Kalbimdeki ateşin yanında
Cehennem narı hiç kalır
Sevgili durmaksızın göğsüme nişan alıyor
Ve hep aynı yere ok atıyor
O büyüleyici gözleri ile bir kez bakınca
Ney gibi sinemi delik deşik ediyor
Yanağına dökülen zülüfleri
Fesleğen gibi kokuyor
Gerdanında ki siyah ben
Ciğerimi yakıyor
Sen insanlara baktığın zaman üniformalar, bayraklar ve din görüyorsun.
- Peki. Sen ne görüyorsun bakalım?
İnsan, sadece insan. Seven, acı çeken, acıkan, üşüyen, korkan bir insan.
Bir çocuğun başı derde girdiğinde babasını arayamamak ne garip bir şey, diye düşündüm. Oysa önce babasını aramalıydı, hatta sadece babası, dayısı değil.
Içimden gelmesine rağmen valizini taşımaya yardım etmeyi teklif etmedim. Çünkü bunu bir gencin yaşlıya yardımı değil de, Müslüman bir kadının içine yerleşmiş kölelik duygusuyla geleneksel hizmet anlayışı olarak görmesinden çekiniyordum.
Schopenhauer'in dediği gibi: Doğa onları türün devam etmesi için kandırmaya uğraşıyor. Aşk, denilen şey, çocuk yapmakla sonuçlanması gereken bir kandırmaca mı gerçekten?