Ne hissettiğimi tam olarak biliyorum ama onu açıklayabilecek ne bir isim ne de bir sıfat bulamıyorum.
Öylece otururken, sessizce, yavaşça, bu son zamanlardaki halimi düşündüm. Son zamanlarda neden kendimde bu kadar hata buluyordum ki?
Benden kitap okumayı çekip alsalar, bu deneyimsiz halimle mahvolurdum herhalde. Kitaplarda yazılanlara bu kadar bağımlıyım işte.
Üzgün hissettiğinde kitap oku, manzaraya bak, kara bulutlar dağılsın.
Yarın yine aynı olacak. Mutluluk asla gelmeyecek. Bunu biliyorum. Ama bir gün mutlaka gelecek, yarın sabah gelecek diye inanarak uyumak daha iyi değil mi?
Bugün, Japon Edebiyatının nadide klasiklerinden birini anlatmak istiyorum. Yazarımız Dazai'yi belki de 'İnsanlığı Yitirirken' kitabı ile tanıyor olabilirsiniz. Ama benim yazarla tanışma kitabım 'Öğrenci Kız' oldu, iyi ki de öyle oldu.
Kitabın konusuna bakacak olursak, ergenlik döneminde olan Tokyo'da yaşayan genç bir kızın bir gününü okuyoruz. Ancak öyle bir gün ki sabahtan akşama değin genç kızın ailesi, yakınları ve karşılaştıkları hakkında gözlemleri, yorumları; kendi içinde yaşadığı içsel hesaplaşmalar, özeleştiriler, daimi duygu değişimleri; ergenliğin getirmiş olduğu kararsızlıklar, ani verilmiş sürdürülebilirliği düşük kararlar.. ve daha niceleri bugüne sığdırılmış.
Dazai, genç kızın düşünceleri üzerinden çok yerinde toplumsal eleştiriler yapmış ve bunları ustaca satır aralarına yerleştirmiş. O yüzden sıradan bir öykü gözüyle bakılmaması gerektiği kanaatindeyim.
60 sayfalık dost sohbeti ararsanız, okuma listenize ekleyebilirsiniz. Keyifli okumalar :)