" İnsan yabancı bir ülkede yapayalnızken, vatanından, dostlarından uzakta, o gűn ne yiyeceğini bile bilmez hâldeyken, son, en son guldeniyle kumar oynadığında gerçekten özel bir duyguya kapılıyor! "
Şeb-i yeldâyı müneccimle muvakkit ne bilir!
Mübtelây-ı gâma sor kim geceler kaç saat.
(En uzun gecenin hangi gece olduğunu ne müneccim ne de takvim yapanlar bilir, asıl gam tutkunlarına sor gecelerin kaç saat olduğunu)
"Acı bir an bile soluk aldımadan eziyete devam ediyordu; yaşamın dönmemecesine geçip gittiğini bilmesine karşın yaşama duygusu içinde varlığını hep sürdürüyordu..."
İvan İLYİÇ iyi iş hayatı boyunca güzel bir kariyer yapan ve görevinde gittikçe yükselen bir başrol. İyi ama kitapta neden hep acıdan ve ölümden bahsediliyor? Çünkü asıl mesele yaşanması gereken hayatı yaşamadığı şüphesiydi. Bu şüphe onu içten içe kemirip çürüttü. Basit bir mikrop ile başlayan hastalığı onu ölüme kadar götürdü. Ama en çok acı veren ölümün getireceği belirsiz sonsuzluktu. Ölümden sonra ne olacaktı, nasıl bir yere gidecekti, ne yaşayacaktı... Tolstoy bu sorulara cevap ararken İvan İLYİÇ adlı karakterine epey acı yüklemiş sanırım.
"Gözümüzün önünde büyük hazineler olduğu zaman
asla göremeyiz onları. Peki, neden bilir misin? Çünkü
insanlar hazineye inanmazlar."
Bu alıntıyı eklesem yeterli sanırım çünkü bu alıntı kitabı ve yaşadığımız / yaşayacağımız hayatı özetler mahiyette bir cümle.
Bu arada Paulo COELHO'nun akıcı diline bayıldım.
SimyacıPaulo Coelho · Can Yayınları · 2023206,5bin okunma