İnsan, en fazla sahip olduğu şeyleri kaybetmekten korkuyor. Mesela birini kaybetse insan, üzülüyor. Anıların, sırların, zaafların, sevinçlerin, hüzünlerin; kısaca biriken her şeyin yok olması, üzüyor. Biriktirilen paralar, çabalar hatta hatalar bile değerli oluyor.
Tez yazan bir öğrenci, yıllarca okuyup biriktirip yazdığı şeyleri bir anda kaybetse bilgisayarda ve bulamasa, belki tekrar yazacak bir güç bulamayabilir. Bir tüccar, çok derin batsa, çıkamayabilir. En yakın dostu ihanet eden birini teskin etmek hepsinden zor olabilir.
İnsanı biriktirmek ürkütmüyor aslında. Biriktirdiklerini kaybetmek öldürüyor. İnsan, neye sahipse, sonsuza dek sahip olmak istiyor. Şeytan Adem'i (as) sahip olunanın sonsuza dek sürmesi vaadiyle kandırmıştı. Bize vadedilen cennet de kayıpsız bir sonsuzluk.
Bu dünyada insanın başına gelecek kötü şeyler hep kaybetmekle ilgili. Ahirette insanın başına gelecek en kötü şey de dünyada kazanılan veya kaybedilen her şeyi sonsuza dek kaybetmek:
“Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygambere itaat edin. İşlerinizi boşa çıkarmayın.” (Muhammed, 33.)
Yahudiler ve Hıristiyanlar da
Kendi zamanlarında en hayırlı ümmet idiler
Ama bu özellikleri yitirdikleri için
‘Gazap edilen ve dalalete düşen’ milletler oldular (Fatiha 7).
‘Lanetlendiler,
Çünkü kendi aralarında yaptıkları kötülüklere engel olmadılar’ (Mâide 79).