Daha iyi bir insan olduğumu iddia edecek cesaretim yok elbette, ama daha mutlu bir insan olduğumu biliyorum, çünkü o buz gibi donuk hayatım için yeni bir anlam buldum, yaşamın kendisinden başka bir sözcükle açıklayamayacağım bir anlam.
Öyle hissediyordum ki, ben de onlara korkunç yabancı gelen bir şeyler vardı, bu yüzden hiçbir şekilde aralarına karışamıyor, beni saran bu yoğun kitleden kopuk bir şekilde suyun üzerindeki bir yağ damlası gibi tek başıma yüzüyordum.
Bir akıl hastanesine yatan Deborah’ın iç dünyasını okumak farklıydı. Okurken çoğu zaman şizofreni bu muymuş, gerçekten böyle mi hissediyorlarmış dedim. Yazarın kendi hayatından esinlenerek yazması ve çoğu şeyin gerçek deneyimlerinden oluşması beni biraz etkiledi açıkçası. Çok akıcı değildi benim için ama değişik ve farklı bir tarz oldu. Okunabilir bir roman.
Dr. Fried, sanki kör bir hastanın karşısına geçip ona ışığın bir rengi olduğunu kanıtlamaya çalışıyormuş gibi, için için bir özleme kapılmıştı yine. Deborah gerçeğe ve deneyime dayanan bir yaşamın anlamının ne olduğunu bir öğrenebilseydi!