Ölümden korkmak basit bir korkmak değildir. İnsanın çok güvendiği aklını sınırlarından taşıran bir korkudur. Dışarıdan gelen bir şey değil tersine insan olana, canlı olana içkin bir gerçeklik olduğundan ona duyulan korku dahi korkunun sınırları ötesine, aklın dışına hareket eder. Bu nedenle ölüm üzerine düşünmenin kendisi düşüneni düşüncenin ötesine taşır, düşünmenin hedefi kendine, varlığına yönelir, yolculuğu hep kendine ve ölümüne doğrudur.
İnsanı eksikliğe sığdırmaya çalışan iktidarın amacı bedenleri dinsel, cinsel ve sosyal birtakım değerlerin yüklendiği kimliklere mahkûm edip sınırlama, kontrol etme arzusudur.