Öleceğimiz düşüncesi ölmekten daha korkunçtur, ama en korkuncu, bir başkasının öldüğü düşüncesidir; gerçekliğin bir insanı yuttuktan sonra, en ufak bir iz taşımadan; dümdüz uzandığını, o insanın dışlandığı gerçekliğin içinde hiçbir irade, hiçbir bilgi kalmadığını düşünmek, en korkuncudur.
“Ah, ne güzel günlerdi! Şimdi o günler çok uzağımızda. O güzel günler bir daha doğacak mı?
Derinliğini ölçemediğimiz kör kuyudan,
Yıkanıp derin denizlerin sularında
Güneşlerin yeniden doğduğu gibi?”
Zalimsin hayat.. çok zalim.
Özellikle iyiler için zalimsin.
Şimdi.. keşke duysan, görsen.
Ama sen hiç bir yerdesin..
Lütfen.. bu Savaşın kazananı ol.
Çok hak ettin. Evrene, doğaya gönderiyorum.
Sana dönsün.
Hikaye bitmesin.
🤲🖤
En yorulmuş nehir bile dinlenmez
Denize ulaşmadan salimen.
Sevgican
@Scgscg
·
20 Haziran 2022 00:14
Aşırı yaşama sevgisinden,
Ümit ve korkudan kurtularak,
Tanrılara, her ne iseler onlar
Kısaca bir şükran sunarız
Ki hiçbir yaşam sonsuza dek sürmez ;
Ki ölüler asla dirilmez;
Ki en yorgun ırmak bile
Güvenle denize döner bir yerde.
.
Biraz daha kalmak isterdi melek, ölüleri hayata döndürmek, kırık parçaları yeniden birleştirmek... Ama Cennet'ten kopup gelen bir fırtına kanatlarını öyle şiddetle yakalamıştır ki, bir daha kapayamaz onları. Yıkıntılar gözlerinin önünde göğe doğru yükselirken, fırtınayla birlikte çaresiz, sırtını döndüğü geleceğe sürüklenir. İşte ilerleme dediğimiz şey, bu fırtınadır.
Mutlu günleri anımsadığımızda, bizi saran o korkunç melankoliyi hepiniz bilirsiniz. O günler, bir daha geri dönmemek üzere geçip gitmişlerdir, acımasızca koparılmışızdır onlardan, bütün uzaklıklardan daha uzağızdır onlara.
Anılarda kalan imgeler de daha çekici gelirler bize; ölmüş bir sevgilinin, toprağın derinliğinde yatan ve bizi bir serap gibi yüce ve tinsel bir görkemle ürperten bedenini anımsar gibi anımsarız onları.
Ve susamış düşlerimizde, geçmişte kalanları her bir ayrıntıya, her bir kıvrıma dokunarak sürekli yeniden ararız.
O zaman, yaşam ve sevgi kupasını ağzına kadar doldurmamışız gibi gelir bize, fakat hiç bir pişmanlık, kaçırılanları geri getirmez.
Ah, bu duygu, her mutlu anımızda bize bir ders olsa ya!
"Hayatımızda zaman lekeleri vardır, Belirgin bir üstünlükle yenileyici güç barındırırlar,
Yanlış bir fikir ya da kavgacı bir düşüncenin
Ya da ölümcül bir ağırlığın altında bunalmışken,
Önemsiz işlerimiz ve günlük ilişkilerimiz Sırasında, beyinlerimiz ondan beslenirler
Ve görünmez bir şekilde iyileştirilirler..."
... yaşar gideriz; zamanın sürekli ölümüyle haşır neşir bir ruh; yitik anlamlarla, yeniden yakalanamayan anlarla, anımsanmayan yüzlerle haşır neşir, ta ki en son darbe bütün bu an’larımızı sona erdirinceye ve o ruhu çıkıp geldiği boşluğa geri gönderinceye değin..
Ağ
Olaylar yanımızdan işte bu kalabalıklar gibi akıp geçer ve her birinin çehresi ancak bir an görülür. Çok önemli olan şeyler sonsuza kadar değil, sadece geçici bir süre çok önemlidirler. Bütün uğraşlarla sevgiler, servet ve ün peşinde koşmalar, gerçeği aramalar, hepsi, tıpkı gerçeğin kendisi gibi akıp geçen ve hiçliğe dönüşen anlardan oluşmuştur. Gene de bizler bu hiçlikler dehlizinin içinden, geçmiş ve gelecekteki temelsiz barınaklarımızı yaratan o mucizeli yaşam gücüyle ilerler dururuz. Böylece yaşar gideriz; zamanın sürekli ölümüyle haşır neşir bir ruh; yitik anlamlarla, yeniden yakalanamayan anlarla, anımsanmayan yüzlerle haşır neşir, ta ki en son darbe bütün bu an’larımızı sona erdirinceye ve o ruhu çıkıp geldiği boşluğa geri gönderinceye değin.