Türkiye'deki aile yapısı çocuk kalmış yetiskinler üretiyordu,hatta çocuk kalmış yetiskinler,nüfusun çoğunluğunu oluşturuyordu. Öyle olmasa Türkiye'de devlete baba denir miydi? Bir de ana lazımdı. O eksikliği Hükümet anayla doldurdu.
İnsanın yüzü antika müzik setindeki ekolayzır,bir borsa tabelası ya da hava durumunu gösteren bir tablo gibiydi. Sözlük anlamının yanında her kelimenin bir de mimik anlamı vardı. Yani kimin ağzından çıktıysa yüzünün o anki ifadesin kelimeye kattığı bir anlam. Ancak mimik anlam daima yoruma acikti .üstelik bütün o ekolayzırlar , tabelalar,ya da tablolar çoğunlukla yanlış göstergelerdi. İnsanın yüzü doğuştan bozuk bir barometreydi. Sonuçta doğar doğmaz avazı çıktığı kadar ağlayan bir yaratıktı. O şiddetli ağlama ciddiye alınmış olsa daha fazla acı çekmemesi icin bebeklerin doğar doğmaz öldürülmeleri gerekirdi.
Ne de olsa devleti kuran insan ,her yılbaşında hayatında değişiklikler yapmaya karar veren garip bir yaratıktı. Belki de sürekli hata yaptığı için sürekli yeni baslangiclara ihtiyaç duyuyordu.