Yani, bak, büyük kalabalıkların ortasında, insan denilen sosyal mahlûk kendi., kendi iç dünyasının mahbusu halinde, şifasız bir yalnızlığa mahkûm. Anlatabiliyor muyum??
-Fakat mikrobun hastalığı vücuda getirebilmesi için vücutta kendine müsait bir zemin bulması lâzım değil mi? Bu zemini sinir sistemi vasıtasiyle ruh hazırlar. İsyan oradan vücuda geçmiştir. Yani insanda hastalık, çok defa kaderin aksiliklerine karşı bir intibaksızlıktır. Simeranya’da her türlü hastalığın âmilini evvelâ hastanın hayatında ve ruhunda ararlar..
Bazen sözle ifade edilemeyen şeyler gözlerle ifade edilir. Şimdi öyle bir anda bulunuyorlardı. Bazen sert bakmasına rağmen saygılı olan gözler bazen en nazik bakışlarla hakaret edebilirler. Şimdi yine öyle bir anda bulunuyorlardı
- Biliyorum. Geçmişi hatırlayamadığın için ızdırap çekiyorsun. Seninle Tanrıkut Mete’nin ordusunda birer yüzbaşı değil miydik? Sen o zaman da aşk yüzünden Tanrıkut’un buyruğuna karşı gelerek, bugün başka bir hüviyetle önüne çıkan sevgiline ok atmamak için idam olunmamış miydin? Pusat! İçinden gelen bu aksi dürtüş nedir? İki bin yıl sonra da aynı delişmenlikle yaşamak sana yakışır mı?
Sevda gibi gizli bir emel ruhuna sinmiş
Bir haz ki hayalden bile üstün ve derinmiş
Gökten gelerek gönlüne rüzgar gibi inmiş
Bir sır ki, ölsen bile açamazsın
Anlatması imkânsız olan öyle bir an ki
Hülyadaki ses varlığının gayesi sanki
Bak emrediyor Daldığın âlemden uyan ki
Mutlak seveceksin beni bundan kaçamazsın...