Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.7
TuğçeZeynep
TuğçeZeynep
@TugceZeynepp
194 okur puanı
Mayıs 2018 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitaplar
Okuma Hedefleri
Doğan hocanın kitaplarını okumaya oğlumun doğduğu ay başlamıştım. Kendisi yakınlarda vefat etmişti. Her eserini okuduğumda içimde bir geç kalmışlık hissi oluşsa da kendisi de eserlerinde benim gibi hissedenlere tatlı mesajlar bırakmış, çocuğumuz büyümüş yetişmiş olsa bile telafi edebileceğimiz alışkanlıkları kazanmanın önemini vurgulamış hep.
Bu kitapta da aslında elimizdeki kıymetli bir fidank büyütürken onda nelere dikkat edersek daha güzel bir ağaç yetiştirebileceğimizi anlatmış bir nevi. Temel kural fidan da ağaç da bizim değil, biz sadece onu yetiştirmekle mükellef bahçıvanlarız. Kitapta hoşuma gidense kuru kuruya akıl vererek değil de çözüm yolları ve örnekler sunarak bizi aydınlatması. Hem bir ders anlatır gibi hem de tam olarak hayatın içinden.
Kitabın sonunda kendi mail adresine değerlendirmelerimizi atmamızı istemiş Doğan hoca. Bu kısmı kaçıran bir ebeveyn olmak biraz üzse de oğlum hala küçükken böyle eserleri okumak çok iyi hissettiriyor. Rahmet olsun ruhuna..
Kitlelere hitap eden bir yazarın hatta normal bir insanın bile kolay kolay dile getiremeyeceği şekilde büyük itirafların bulunduğu kitabının son sayfasını kapattım şimdi. “Biz bu dünyaya neden geldik?” Sorusuna yanıt arayan büyük yazar ilk gençlik çağlarından başlayarak hayata bakış tarzını anlatıyor kitabında. Hayatın anlamını arıyor.
Ağır ilerlese de incecik bir kitap ve acaba nerede son bulacak bu arayış düşüncesi insanda merak uyandırıyor.
Tavsiye ederim.
Çocuk edebiyatını okumaya neden bu kadar geç kaldım dedirten kitabın incelemesine hoşgeldiniz.
Leo ilkokulun başlarında geceleri kötü rüyalar gören çekingen bir çocuktur. Ve bu rüyalardan hep korkarak uyanmaktadır. Hiç bir öğüt ona iyi gelmez. Ta ki kütüphanede bir kitaba denk gelene kadar.
Çocuk kitaplarının en sevdiğim yönü alt metinleri olacak galiba. Sembolik olaylarla anlatılan duygular, durumlar yetişkin romanlarındaki tasvirlerden çok daha fazla hayal dünyasını canlandırıyor.
Güzel resimlemeleri ve akıcı diliyle kesinlikle tavsiye ederim. Özellikle çocuğuna da güzel bir kütüphane bırakmak isteyenlerin elinde bulunması gereken bir eser.
Okur Takip Önerileri
Yüzyıllık Yalnızlık eseriyle meşhur yazarın bu kitabıyla başladım kendisini okumaya. Kolombiyalı yazarın bu eserinde bir töre cinayeti anlatılıyor. Cümleyi okuyunca bir şeyler garip mi? Töre cinayetleri sanki sadece bu yörenin kaderiymiş gibi gelse de dünyanın ortak bir sorunu aslında. Amerika kıtasında da bir zamanlar böyleymiş ve belki hala insanların canına kastetmek bu kadar kolay. Bir cinayet planlanıyor ve bu göstere göstere yapıldığı halde kimse bu kişileri durdurmaya çabalamıyor. Toplumdaki suçtan şikayet etmek en kolayı. Peki biz çevremizdeki suçluları dizginleyebilecek bir ‘ama’ cümlesini neden kuramıyoruz?
Kitapla ilgili daha fazla ipucu vermek istemiyorum, biraz da diline değinecek olursak; kullanılan isimler çok uzun ve bizim dilimize çok uzak olduğunda isimleri hatırda tutarak kitapları okumak epey zor oldu. Bir yerden sonra alışınca daha da keyifli bir hal aldı.
Özetle ben bu kitabı önerir miyim? Baş kısımlarına biraz sabrederek okursak zevk alarak okuyabileceğimiz bir eser olduğunu düşünüyorum.
Bozuk toplum düzeninde İslami esaslara uygun yaşamanın en temel kuralı Yeniden İnanmak diyor Rasim Özdenören. Yeni Müslüman olmuş birinin hayretini kazanmak, cehennemin dehşetiyle ilgili ayetleri okuyunca en içten şekilde korkmak, sımsıkı bir İmanla inanmak..
İçinde bulunduğumuz toplum şartlarında nasıl daha iyi bir Müslüman olabilirizi anlatıyor yazarımız. Kalemini özellikle hikayelerini çok sevdiğim bir yazarın eseri. Rasim Özdenören’i hala okumayan varsa bir yerden başlamasını tavsiye ederim.
Macera türü seven okurlar buraya. Çünkü Tom Sawyer’in yakın arkadaşı Hukk Finn’in maceralarını okuyacaksınız.
Bu tarz çocuk romanı tarzı görünüp alt metninde bir çok mesaj bulunduran kitapları ayrıca seviyorum. Robinson Crouse gibi. Aslında hemen hemen benzer temeller üzerine yazılmış eserler. Bir beyaz ve bir zenci(!)nin maceraları. Kitapta böyle bahsediliyor maalesef hep. Suça sürüklenmiş bir çocuk Hukk ile kaçak bir siyahi olan Jim’in maceralarını okuyoruz.
Oldukça sürükleyici bir eser ancak çevirmen notunda da belirtildiği gibi siyahi kahramanımızın ağız özellikleri beni biraz yordu okurken. Bir mantık süzgeci kullanmadan okumak da daha çok keyif verecektir.
Özetle bu kitabı alıp okur muydum? Evet.
Dikkat! Bu kitap biz kapitalist yaşayan Müslümanlara ütopya gibi gelebilir. Zira yazar ara ara da belirtmiş ‘kafayı peynir ekmekle yemedim’ diye. Okurken zaman zaman ya yok artık dediğim yerlerde bu cevabı aldım üstüne. Çünkü Mustafa Kutlu bizleri çok iyi tanıyor. Yazdığı kitapta nerde nasıl tepki vereceğimizi biliyor ve ona göre cevap veriyor.
Yer yer belirtildiği gibi amaç ‘kanaat ekonomisiyle’ kapitalizme karşı savaşmak. Burda özellikle belirttiği bir şey de var ki asıl niyet batıyla savaş değil, dünyayı yok eden ve batıyı da aslında esir alan kapitalizmle savaşmak. Bu misyonun yol harikasını çizmiş. Nasıl olacak diyen bizlere örnekler vermiş. Zor mu evet çok zor. Ama mümkün, sadece hep birlikte hadi dersek.
Ben bu kitabı kuş cıvıltıları, rüzgar esintisi ve çapa sesleri arasında köyümde bitirdim. Şu an çok iyi hissediyorum. Ama şehre dönünce ne olacak? Kalbi Kalbi susturarak şehre dönüş
Varım dedirten kitap!
Kitabın incelemesine başlamadan önce bahsetmek istediğim bir konu var. Toplumda yaygın isimlendirmesi ‘kişisel gelişim’ olan bir kitap grubu var. Açıkçası benim okumaktan pek haz etmediğim bir grup. Ama kulağa o gruptanmış gibi gelen ama bence asla öyle olmayan iki tane yazar var, ikisi de psikoloji alanında uzman insanlar. Kemal Sayar ve Doğan Cüceloğlu. Şu ana kadar okuduğum kitaplarıyla yaşantıma o kadar güzel yön verdiler ki, iyi ki varlar!
Bu eser de şu anda Kanal D haberi sunan Deniz Bayramoğlu’nun Doğan hocaya sorular sorarak yaşam tecrübelerini bizimle paylaşmasını sağladığı bir dizi konuşmadan oluşuyor. Net bir konusu yok, yaşamın içinden her şey var. Yıllarca Amerika’da yaşadıktan sonra yurda dönen Doğan hoca hem ordan kazandığı bilgileri getirmiş hem de kültürümüzle harmanlamış, bu kitapta da bize o engin kaynaktan damlayanlar var.
Vakit ayırarak ve hiç bir satırını atlamadan okumaya çalıştım. Yeri geldi notlar aldım. Dingin bir anınızda motive olmak için muhakkak okumalısınız. Ya da hayatınızın amacını bulmak konusunda bir adım atmak isterseniz.
Bir bataklık ülkesinden dünyanın en refah ülkeleri listesine giren Finlandiya’nın adeta bir kılavuz eseri. Her anlamda yetersiz bir ülke; yoksulluk, hastalık, açlık, eğitimsizlik, sosyal eşitsizlik, dinsizlik.. Halk çaresizlik içinde ve sorunlarını çözmek istemeyi bırakın bu konuda adım atılabileceğini bile düşünmüyor. Ancak her konuda öyle kalkınıyorlar ki. Ve zamanla bizim şimdi bildiğimiz Finlandiya oluyor işte.
Atatürk’ün de önerdiği eserler arasında, zaten okudukça anlıyorsunuz ne kadar rehber bir kitap olduğunu. Motivasyon artırıcı, yol gösterici bir eser.
Dili de hafif ve akıcı. Sorunlar ve onların çözümünü üst üste okumak insana çok iyi hissettiriyor. Herkese tavsiyemdir.
Gerçekliğe bu kadar yakın çok az fantastik roman okudum. Sanki gerçekten de olanlar mümkünmüş, herkesin bir gün gidebileceği bir gece yarısı kütüphanesi varmış gibi. Romanda Nora Seed isimli bir kadın intihar kararı veriyor ve bir anda arafta bir yerde hayatının diğer olasılıklarının yazdığı kitapların olduğu bir kütüphanede buluyor kendini: gece yarısı kütüphanesinde.Herkesin hayatının bir başka versiyonu daha doğrusu versiyonları var mıdır bilmiyorum, varsa kendiminkileri görmek ister miydim onu da bilmiyorum. Ama bu kitabı okuduktan sonra şunu çok iyi biliyorum ki şu anki hayatımızda her şey mümkün ve bu mümkünlerin gerçekleşmesi büyük olasılıkla bizim elimizde. Yeter ki adım atalım, hedeflerimiz için küçük de olsa başlangıçlara niyetlenelim. Bundan sonrası bizim karşımıza çıkan şartlarda bulduğumuz mutluluk sebeplerinde.
Yani kitabı kesinlikle tavsiye ederim.
Türk Edebiyatı Klasikleri serisini ara ara okumalarıma ekliyorum, çok keyifli oluyor. İş Bankası Kültür yayınlarının bu serisinde Osmanlı’nın son dönemlerinde yazılan çoğu ‘ilk’ kategorisindeki eserlerin dili sadeleştirilerek yayınlanmış.
Eserlerin çoğunda o dönemde Avrupai yaşantıya dönüşle başlayan alafranga ve alaturka arasındaki çatışmalara yer yer rastlıyoruz zaten. Ancak bu eserde çok bariz bir şekilde bu konu işlenmiş. Biraz tiyatro havası da olan bu kitapta yazar çok fazla kinayeye yer vermiş.
Biraz da içeriğe geçecek olursak, alafranga bir yaşantı süren Felatun Bey ile alaturka olan Râkım Efendinin gençlik yıllarındaki maceraları anlatılıyor. Dönemin yaşantısını, karmaşasını, kültür çatışmasını merak edenler için birebir bir eser.
Seriyi severek okuyorum ve devam edeceğim.
Felâtun Bey ile Râkım EfendiAhmet Mithat Efendi · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201822,7bin okunma
Uzun zamandır merak ettiğim ancak basımı olmadığı için okuyamadığım bir eserdi İnce Memed. Seri şeklinde aslında, 4 kitaptan oluşuyor ben henüz ilkini okudum. Serinin yazılması 30 sene sürmüş, verilen emeği siz düşünün. Zaten Yaşar Kemal en büyük romancılarımızdan, kendisinin adı bile kitabı okumaya bir sebep. Öncesinde Ağrıdağı Efsanesi’ni okumuştum onu da çok beğenmiştim. Anadolu’nun acıları, ızdırapları, yoksul halkın çektiği zulümler var. Yoksulluk sadece aç karınla yatmak değil, sevdiğinden yoksun kalan insanlar var bu eserlerde.
Velhasıl İnce Memed de onlardan biri. Çukurova’nın verimli topraklarında ağaların gölgesinde hakkını hiç alamadan sessiz sakin bir delikanlı iken sevda uğruna bir eşkıya oluyor, halkın sahiplenip kolladığı bir eşkıya.
Sıkılmadan okudum gayet akıcı bir kitaptı ancak küfürlü sözler var çoğu yerde, Anadolu ağzıyla yazılmış bir eser. Kült eserlerimizden olduğundan okunmasını tavsiye ederim.
Benim gibi bilim kurgu severler kitap başına! Senenin son kitabının dünyanın sonundan sonraki ilk günleri anlatması biraz manidar oldu tabii. Böylesi felaket senaryolu dizileri-filmleri de çok severim. Ki aynı zamanda bu kitabı okurken izlediğim Blacklist isimli dizide de böyle salgın konusunun işlendiği bir bölüme denk gelmem büyük tesadüf oldu.
Heyecanımı dizginleyip biraz içerik hakkında bilgi vereyim. Kısacık bir kitap hızlıca bitiyor. Zaten Jack London’un dili epey sade ve akıcı bunu diğer kitaplarında da farketmiştim. Dünyanın sonunu getiren bir salgından 60 yıl sonra bir dedenin torunlarına ‘medeni dünyayı’ anlatımını konu alıyor.
Dediğim gibi, bu tarzı sevenlere kesinlikle tavsiyedir.
Güncel yazarlardan ve psikiyatri uzmanlarından kendi tabiriyle ruh hekimlerinden Kemal Sayar’ın son çıkan kitaplarından biri Hatıların Evi. Bir evlat yetiştirme konusunda hemen hemen her konuda içeriğe sahip, üzerinde gerçekten çalışılmış bir kitap. Zaten kendisinin hem mesleki tecrübesi, hem evlatlık, hem de babalık tecrübesi kitabın satırlarına da işlemiş. Eskiyen ekoller, yeni yaklaşımlar, yanlış tutumlar ve daha bir çok şey var eser içerisinde.
Çocuk yetiştirmenin içten gelen bir güdüyle olduğuna inanıyorum ve kişisel gelişim tarzı kitaplara biraz soğuk bakıyorum. Ancak bu eser gerçekten yardımcı oldu bana ve Doğan Cüceloğlu kitapları gibi bu konudaki yargılarımı yıktı. Zaten Kemal hocanın çoğu kitabında aynı şeyleri hissettim.
Özellikle bir evlat yetiştiren tüm anne-babalara, öğretmenlere ve bir noktada çocuklara, bebeklere dokunan herkese canı gönülden tavsiyemdir.
Üstadın tiyatrolarının lezzetini hala tatmayanlar için güzel bir başlangıç eseriyle geldim. Tiyatro okumak; hayatın bir kesitinin gözler önünde canlanması gibi, ruhun o anı yaşaması, gözlerin betimlemeleri canlı canlı izlemesi gibi. Toplumumuzda hep bir önyargı var bu türe ancak tadını alan hep okumak,izlemek isteyecektir.
Bu eserde de iki tiyatro bir arada. Hepsi de hayatın içinden insanlar.
Üstadın hangi türden eserini okusam içinde hep hayatının bir döneminde pişmanlık yaşayıp dönüş yapmış ve hatalarını telafi etmeye çalışan insanlara rast geliyorum. Genelde erkek karakterlerde bu böyle. Keza meşhur Reis Bey tiyatrosunda da aynı durum söz konusu. Bu eserde de yine hep pişman olmuş kişiler var.
Kimimiz Cemil olup tövbe ettik kimimiz Bülent olup gönül almaya çalıştık.
Tiyatro eserlerine muhakkak şans vermenizi öneririm. Özellikle Üstadın tiyatrolarına.
