Dokuz yaşından sonra, ne annemin binbir maddi sıkıntıya girerek sağladığı izcilik, piyano, suluboya dersleri, yelkencilik kampı ne de kahvaltı öncesi horozların ötüşü, dibi yanmış kekler ve her gün havai fişekler gibi patlayan küçük yeni fikirlerle geçen üniversite beni gerçekten mutlu edebilmişti