Anlatı, karakterin geçmişte taşrada geçirdiği ve acısıyla tatlısıyla hatırladığı bir vakti, üzerinde biriken tozlarını sıyırarak anlatmaya koyulduğu sahneyle başlar. Kahramanımız trenle kasabaya gelir. O, kasabaya yabancıdır kasaba ona. Bay Birkin, cepheden ruhunda ve bedeninde izler taşıyarak dönmüş bir savaş gazisidir. İngiltere taşrasına gelmiştir çünkü hayatına yeniden başlamak, savaşın ve terkedilmiş olmanın acısını örtmek ister.
Peki taşrada ne yapacaktır? Hayatı için yapmak istediğinin tam tersini, kilise duvarına resmedilmiş daha sonra da badanalanıp kapatılmış freski gün yüzüne çıkartmak. İskelesinin başına çıkar ve parça parça açar geçmişin pencerelerini. Kilisenin içinde geçmişi gün yüzüne çıkartan Birkin bir yana kilisenin dışındaki arazide yine geçmişin peşine düşen ama bu sefer toprağı kazan biri vardır. Moon da bir mezarı bulmak için görevlendirilen savaş gazisidir gerçi o geçmişin sadece ceset boyutu ile ilgilenmez o ayrı. İkisi de taşrada bir uğraş verir git gide alışmışlardır da oraya ve insanlarına.
Bu kadar kısa bir metnin neredeyse tüm insanî duygulara dokunabilir olması herhalde en etkileyici yönü. Sanat tarihi, arka planda var olan tarih, mekansal betimlemeler hepsi ayarında ne bir eksik ne bir fazla.