Bu kitabın, öykülerinden etkilendiğim en güzel yanları; gerçekçi öykülerin olması ve okuduğumda yer yer üzülsem dahi ufuk açıcı olması. Tavsiyem sadece annelere, ilerde anne olmayı düşünenlere, babalara, baba adaylarına değil tüm kitap okumayı sevenlere ve kendini geliştirmek isteyen gençleredir.
İşe bakın ki, cevaplarımı gezegenin en ücra köşelerinde ararken, iyileşebilmek için en harika kaynakların zaten benim içimde olduğunu, sadece ortaya çıkmayı beklediklerini anladım.
Dünya; okyanusta yüzen bir tahta parçası mıdır yoksa kelimelerin üzerinde yüzen, harflerin manalara dokunarak ilerlediği bir hazine sandığı mı? Bir göç katarı mı? Bir kirli gemi mi? Biz, bir yüzüşü mü, bir göç katarını mı seyrediyoruz, durduğumuz çağdan? Dengemizi kaybetmemek için bir seyre mi tutunuyoruz böyle?
Bunun gibi daha pek çok güzel ve anlamlı içerikleriyle hayatımızın bakış açısına katkı sağlıyor. Okurken hem keyif alıyorsunuz hemde sorgulayıcı bir şekilde düşünüyorsunuz. Ben bu kitabı zaman zaman durup hayatınını sorgulamak gibi gördüm. Bu kitabı okuyacaklara şimdiden iyi okumalar diliyorum.
Dünya AtıAyşegül Genç · Muhit Kitap · 2022105 okunma
Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç farkettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.
Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? Ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüğüm tarumar?
Pıhtıdan doğmuştu ama pırıl pırıl ölmek istiyordu. Tabiatı gereği pıhtılaşıp mizacı gereği pırıl pırıl bir hayata tutunmak isterken ortada bir yerlerde kalıyordu.
Memleket İsterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.
Memleket isterim
Ne başta dert ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.
Memleket isterim
Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun ;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.
Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun ;
Olursa bir şikayet ölümden olsun.
(Varlık, 15 Aralık 1937)
Bir sen, bir ben, sevgilim, bir de bu bahar...
N'eyleyim sen güzelsin, bende gençlik var.
Ölüm gibi mukadder bir yol ki bu aşk,
Ucu tâ leylâ ile mecnun'a çıkar...
(Varlık, 15 temuz 1935)
Neden öyle sesiz duruyorsun öyle?
Şarkın mı tükendi, dersin, biten günle,
Yoksa gün mü bitti şarkınla beraber?
Çığlıklar, içinde can verdiği bu an,
N'olur, gözlerine geceler dolmadan,
Bana altın gibi bakışlarını ver...
(Varlık, 1 Ağustos 1933)
Anne sana kim dedi yavrunu doğurmayı?
Sanki karnında fazla yaramazlık mı ettim?
Senden istemiyorum ne tacı, ne sarayı;
Karnında yaşıyordum, kâfiydi saadetim.
Bir kere doğurdunsa, sonra niçin büyüttün?
Kundakta, beşikte de bir zahmetim mi vardı?
Bilmiyormuydun ki o yanlızlıktan korkardı.
Sütünden tatlı mıdır, anne, sanki bu hayat?
Bana sorsana anne yaşamak bir hüner mi?
El aç, yalvar gündüze, geceye boyun uzat.
Bu uğurda bir ömür çürütmeye değer mi!
Karnında yaşıyordum, kâfiydi saadetim!
Anne, istemiyordum ne tacı, ne sarayı!
Anne, karnında fala yaramazlık mı ettim?
Anne, sana kim dedi yavrunu doğurmayı?
(Servet-i Fünûn, 2 nisan 1931)
Mazim! Ah, o bir daha bulunmaz bir hazine!
Hırsız gibi dalardım altın gümüş içine.
Dalardım! Fakat şimdi o servetten bana ne!
Mazim! Ah, o bir daha bulunmaz bir hazine!
Mazim çılgınca çalan, çalan bir orkestra!
Her günüm bir ahenkte, her biri bir hatıra!
Piyano, keman, flüt, saksafon ve tanbura!
Mazim bir orkestra, Mazim bir orkestra!
Mazim tüten bir baca, dumanın yoktu sonu.
Her günüm göğe çıkan bir duman helezonu.
Hangi mel'un şeytandır bilsem söndürdü onu!
Mazim tüten bir baca, dumanın yoktur sonu.
—Eski saadetinle, geçmiş günleriyle kal!
Gözlerini yumarak o dünyayı seyre dal!
O değil mi hayatta tutunduğun en son dal!
Eski saadetinle, geçmiş günlerinle kal!
{Muhit, Şubat 1931}