Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Vildan Soylu

Sabitlenmiş gönderi
Sevmek ve sevmiş olmak... Bu kadarı yeter. Gerisi? Başka bir şey istemeyin. Hayatın karanlık kıvrımları içinde bulunacak başka inci yoktur. Sevmek bir tür tamamlanmaktır.
iletişim yayınları, 2.cilt, s. 612
Reklam
Bir toplumda ahlâkın ilerlemesini, düzelmesini istiyor musunuz? o toplumda edebiyat, sanat merakını uyandırmağa, geliştirmeğe çalışın. Çocuklara, gençlere şiirler, hikâyeler, romanlar okutturun, onları tiyatrolara, sinemalara gönderin. O hikâyelerin, romanların, oyunların insanlariyle tanışsınlar, onların hayatlarını hayallerinde yaşasınlar, öğrensinler onların içlerini, böylece gerçekteki insanları da daha iyi anlarlar. Çocuğunuz büyüyünce ne olacaksa olsun, küçükken siz ona edebiyatı sevdirmeye bakın; ilim, bilgi sonradan gelecektir; önce insanlığını kurmak, hayalini işletmek gerektir.
Bir toplumda gerçek ahlâkın gelişmesini diliyorsanız, insanlar arasında anlaşılmağı, biribirini sevmeyi, biribirine acımayı, biribirini saymayı artırmaya çalışın. Bunun yerine yasaklar düşünüyorsunuz. İnsanların biribirini sevmelerini, saymalarını isterken de bunu bir ödev diye, bir borç diye gösteriyorsunuz, onu da bir yasağa çeviriyorsunuz: "Şunu, falanı seveceksin, sevmemen yasaktır." Neden sevmek bir ödev, bir borç olsun? Neden sevmemek yasak olsun? Bırakın, sevip sevmemekte serbest olayım ki kendiliğimden sevmeyi seçeyim, yoksa yüksündürürsünüz sevmekten, kurtulmaya özendirirsiniz.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Benim bildiğim, bu yeryüzünde pek az kimsenin bir fikri vardır, pek az kimse fikirlerle uğraşır. Kişioğlu düşünen bir varlıkmış, düşünebilir demek daha doğru olur. Canı isterse düşünür. Yapacak başka bir iş bulamayıp pek bir bunalınca düşünür. Düşünür, düşünür ya, çıkarını düşünür, gemisini kurtarmağı düşünür, gününü gün etmeği düşünür, başı sıkışınca arpacı kumrusu gibi düşünür, kötü kötü düşünür, fikirler üzerinde düşünmez.
Ben, bir kitap üzerine bir fikir edinmek istedim mi, o kitabı kendim okurum. Sonra, o kitabı benim gibi zevkleri için okumuş kimselerle konuşmaktan da hoşlanırım; sizin eleştirmecilerinizle değil, kendilerini bırakıp okuyanlarla konuşurum...
Reklam
Bir kitap eğlendirmek için, kelimenin sanattaki mânâsiyle eğlendirmek, zevk vermek için yazılıyor; sonra bir adam çıkıyor, kitap okumayı kendisine iş edindiği için o kitabı okuyor, belki beğenmiyor, sıkılıyor, her sayfayı okurken: "Ben bunun üzerine ne söyliyeceğim? ne söylemeliyim?" diye düşünüyor, kendisini zevkine de, sıkıntısına da bırakmıyor, yani durumu, sanat eseri karşısında asıl gereken durum olamıyor... Öyle bir adamın söylediğinin ne değeri olur?.. Siz tiyatroya gidiyorsunuz, gülüyorsunuz, ağlıyorsunuz, sahnede olanlara yarı inanıyorsunuz; eleştirmeci gidiyor, gazetesine vereceği yazıyı düşünüyor. Tiyatro eseri karşısında, sorarım size sizin durumunuz mu doğrudur, onunki mi?
Kitap daima pahalı bir şeydir, en ucuz satıldığı zamanlarda dahi pahalıdır edebiyatı gerçekten sevenler bunu bilirler, bir yığın kitap alırlar, içinden ancak bir ikisini okur, onları beğenirler. Ama kendi sevebilecekleri kitapların basılabilmesi için bu masrafı göze almaları gerektiğini anlamışlardır.
"Bizde çıkan kitapların çoğu değersiz şeyler, bizim için okumak bir ihtiyaç ama biz o ihtiyacı Avrupa dillerinde yazılmış kitaplar okuyarak gideriyoruz" diyenler var. Ben de, ne yalan söyliyeyim? onlardanım, Fıransızca roman, dergi alırım da Türkçelerine para vermem. Bizler de ne yaptığımızı bilmi yoruz. Türkçe yazılmış kitapları değersizdir diye almamakta onlara ilgi göstermemekte devam edersek bizim edebiyatımız gelişebilir mi? Bizde hiç kitap okumıyanlar kadar yalnız başka dillerde yazılmış kitapları okuyanlar da edebiyatımızın gelişmesinden, bizde yazarlığın bir meslek olmamasından sorumludur- lar, onların da suçu vardır.
Vicdan azabı gibi şu sözler benim için. Gene de haklı, bin kere haklı...
Doğrusunu söyliyelim, bizim okur-yazarlarımız, aydınlarımız, yani bu yazıyı okuyan siz, yazan ben, bizim bütün benzerlerimiz kitap almanın, kitaba para vermenin boynumuza borç olduğunu bilmiyoruz. "Efendim, ortada pahalılık var, aldığımız para ekmeğimize zor yetişiyor, kendimize üst baş yapamıyoruz, bir elbiseyi dört yıl giyiyoruz, kitaba nasıl para ayıralım?" gibi sözler söylüyoruz. Masal bütün bunlar! Evet, yıllardan beri pahalılık var, geçim zorlaştı, ama biz bütün eğlencelerimizden vazgeçtik mi? Elbette azalttık eğlencelerimizi, büsbütün bırakmadık. Onlara para bulduğumuz gibi kitaba da bulabiliriz.
Bazı insanlar benzerlerinin hatta en yakınlarının kurbanı olmak için doğuyorlardı.
Reklam
Bir insan aşk hakkında hiçbir fikri olmadan sevebilir ve bu sevgiyi muzaffer veya mağlup bütün ömrünce peşinden sürükleyebilir. Halbuki dünyada içinden çıkmak için hakikaten cevap vermemiz lazım gelen o kadar mesele var... Onların yanında benim bu biçare şeylerle uğraşmam gülünç oluyor.
"Niçin her zaman uyanık değiliz", diyordu. "Niçin canlı bir vücudu, bir tahta bir taş yapan o rüyasız uykular gibi, etrafımızdan habersiz yaşıyoruz. Bu zenginlik içimizde iken, küçük tasaların, zavallı hesapların uğrunda ömrü harcamak ne kadar kötü."
Sade ölüler mi, yaşayanları da ancak bu suretle anlayabilirdik, "Onları kendimizden ayırmamız neden sanki? Niçin her canlı mahlukla bir duvar arkasından konuşmağa çalışıyoruz. Eşyaya bile geçirdiğimiz o sıcaklığı insanoğlundan esirgiyoruz? Hatta asıl olan yaşayan ve duyanla birleşmek değil midir?"
Hakikatte ömrümüz bu cinsten bir yığın ölümlerle dolu idi. Ölmüş saatlerimiz, günlerimiz, senelerimiz olduğunu, yıllarca farkına varmadan bir hiçin sarraflığını yaptığımızı, yaşamadan yaşadığımızı kim inkâr edebilirdi. "Hatta öyleleri var ki bir kere olsun ruhlarının gerçeğine doğmadan ölürler..."
Tıpkı o hindi gibi." diyordu. "Nasıl onu ancak sofrada yani kendisi olmadığı zaman tanıyorlar ve tadıyorlarsa, beni de öyle, kendilerine benzediğim zaman, kendim olmadığım, kendimi ve düşüncelerimi inkâr ettiğim zaman seviyorlar. Sofrada seviyorlar. Şaka ettiğim zaman seviyorlar. Ciddî işlerini artık benden gizliyorlar."
Okursanız bu yazıları, aralarında bir birlik, bir bütünlük var mı? Birbirini tutuyor mu? Pek araştırmayın orasını. Bunlar da günlerin, birbirine uymaz günlerin getirdikleridir, kimi bir yana eğilir, kimi öte yana. Hepsini de inanarak, bir doğruyu söylediğimi sanarak yazdım. Sonra o doğrular beni bırakıp kaçmış olabilirler. Niçin koşayım arkalarından? Onların yerine de başka doğrular geldi. Yel alıp götürecek bütün bu yaprakları. Hepsi de dağılıp çürümeden önce bir kişinin gözü bir tanesine bir an takılırsa... İşte budur bir yazarın beklediği.
881 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.