Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Vildan Soylu

"(...) tek istediğimiz kendi kafamıza göre yaşamak. Eski zamanların ulus anlayışını yok edip, insanlığın tarihin başlangıcından beri süregelen yaşayış biçimine son verdiklerinde, kurunun yanında yaş da yandı. Artık ortada son derece ruhsuz, sıradan ve kültürel açıdan ölü bir dünya var. (...) Mücadele etmeye değer bir şey de kalmadı. İnsanlar günübirlik eğlencelerle oyalanıyor. Her gün bir sürü kanaldan yaklaşık beş yüz saatlik yayın yapıldığının farkında mısınız? Hiç uyumayıp sürekli bunları takip etseniz, bir tık uzağınızdaki onca eğlence programının yüzde yirmisine bile yetişemezsiniz. Milletin tembel sürülere dönüşmesine şaşmamalı;her daim emiyorlar ama asla üretmiyorlar. İnsanların günde ortalama üç saat televizyon izlediğini biliyor muydunuz? Yakında kimse kendi hayatını yaşamıyor olacak. Televizyon dizilerindeki aileleri izlemekten başka şeye vakit kalmayacak. (...) "
Sayfa 162
Reklam
"(...) İlimle aptallaşıp da küçük dağları biz yarattık gibi insanlığa kafa tutan bu fodullardan hiç hoşlanmam. Behey adam, neye kuruluyorsun? Senin ilim dediğin nedir? Seni büyük gösteren kendi ilmin değil, etrafındakilerin cahilliğidir(...)"
Sayfa 38 - İş bankası kültür yayınları

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
... Geçmişimi düşünüyorum ve ister istemez soruyorum kendime :Ne için yaşadım ben? Ne amaçla geldim bu dünyaya? Ya gerçekten bir amaç söz konusuysa ve gerçekten büyük şeyler yapmak için geldiysem dünyaya? Ruhumda sonsuz bir güç olduğunu düşünüyorum çünkü... Ama anlayamadım ben buraya gelişimin nedeni, boş ve sıradan tutkulara kaptırdım kendimi,bu tutkularımın ocağında demir gibi sert ve soğuk çıktım, ama soylu istekleri, duyguları yaşamın en güzel ışığını temelli yitirdim. O zamandan bu yana kaç kez kaderin elindeki balta rolü oynadım!Bir cellat baltası gibi, çoğu kez herhangi bir öfke duymadan, ama her zaman hiç acımadan indim idamlık insanların boynuna... Sevgim hiç kimseye mutluluk getirmedi. Çünkü sevdiğim insanlar için hiçbir özveride bulunmadım. Kendim için, kendi zevklerim için sevdim onları. Onların duygularını, sevinçlerini arsızca sömürerek kalbimin tuhaf bir gereksinimini giderdim. Ama hiçbir zaman doyuramadım kalbimi. Tıpkı, açlıktan bitkin düşmüş birinin uykuya dalınca rüyasında çok güzel yemekler, köpüren şaraplar görünce, kendi hayal gücünün göksel hazlarını zevkle içine çekince kendini hafiflemiş hissettiği, ama uyanmasıyla birlikte her şeyin kaybolduğu, hayallerin u. uçup gittiği, geride yalnızca daha da güçlenmiş bir açlığın kaldığı gibi!
Sayfa 194 - İletişim Yayınları
Şimdi sadece ölümden önce düşünülebilecek olan şey düşünülür:Öleceğiz, peki ne olacak? Yaşadık işte- nasıl yaşadık? Baştan, yeniden yaşanacak olsa, ne şekilde, ne için yaşamalı? Şimdi edebiyatta dev, direk gibi, uçak gibi, felsefi ufuklar gerekli, en son, en korkunç, en korkusuz "neden?" ve "peki sonra?" soruları gerekli. Böyle soruları çocuklar sorar. Ama çocuklar zaten en cesur filozoflardır. Hayata çıplak gelirler,bir damla dogma, mutlak, inanç yoktur üzerlerinde. Bu yüzden de her soruları saçma denecek kadar nahif ve ürkütücü bir şekilde karmaşıktır. Şimdi hayata gelen yeniler de çocuklar gibi çıplak ve hala korkusuz, ve onlar da çocuklarda olduğu gibi, Schopenhauer, Dostoyevski, Nietzsche'de olduğu gibi "neden?" ve "peki sonra?" soruları vardır. Dahi filozoflar, çocukluklar ve halklar aynı ölçüde bilgedir:Çünkü aynı aptal sorularla uğraşırlar. İyi döşenmiş bir evi, muhteşem bir tuvaleti olan ve iyice yerleşmiş bir dogmaya sahip olan uygar insana göre, aptaldır onlar.
Sayfa 244 - İthaki Yayınları
Reklam
"Bir Evliliğin Aşk Tarihi" öyküsünden..
"(...) Bir aşkın şiddetlenmemesi o aşkın son bulma denilen yokuştan yuvarlanması demek değildir. Bir şey iki türlü sevilir:son derece şiddetli duygularla ya da sağlam ve kuvvetli bir akıl yürütmeyle. Ben sana olan ilk aşkımı bir genç kızın birinci defa olarak duyduğu bir aşıkane duyguya olan delice tutkunluğuna benzetebilirim. O aşk ekseninden kopup da uzayın derinliklerinde bir şimşek hızıyla düşen bir yıldıza ya da hava tabakalarının şiddetli bir karışıklığından koparak yıldırım gibi ovaları darmadağın bir fırtınaya benzer. O yıldız düşecek. O fırtına dinecek. Ama sağlam bir akıl yürütmeye dayanan aşk;yalnız kalple değil, sevilen şeyin bütün meziyetlerini serin kanla değerlendiren bir düşünce kuvvetiyle kurulan aşk sevilmeye ne kadar layıksan o kadar sürer.,yani sonsuza kadar. (...)"
Sayfa 55 - Can Yayınları
... Sen zeki, yetenekli insanlar arasında önemli bir yer işgal edecek kabiliyettesin. Sen çalışıp sana borçlu olan ve senin kazanmaya insanlık gereği mecbur olduğun yeri elde edeceksin. Çalışmak! Hayatın bütün anlamı yalnız bu noktada toplanır. Mutlu olmak, yaşamak yalnızca çalışmaya,bir amaca hizmet etmeye bağlıdır...
Sayfa 30 - Can Yayınları
... Gerçekten gülünçtü, çok gülünç, acıklı gülünç:Hayatı edebi bir roman sanıyordun, her şey roman, her şey şiir. Edebi metinler hayatı değiştirecek. Şimdi hayalleriyle avunan Fahim Bey oluyordun, şimdi Hakkı Celis, az sonra Prens Mişkin, gönül eğitiminde hayal kırıklıklarına uğrayan Frederic, Tren yolundaki Anna Karenina, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu'nun adsız anlatıcısı, hastane odasında son gece. Başkalarının, olmayan kişilerin hayatlarıyla, kendine, sana yeni bir hayat! Kendini yeniden var etmeye çalışıyordun;göçebe kaldın.
Sayfa 85 - Everest Yayınları
891 öğeden 856 ile 870 arasındakiler gösteriliyor.