Kaplanın Sırtında, tahmin edilebileceği üzere, bir iktidardan düşüş metaforu. Osmanlı'yı 33 yıl "kaplan sırtında" yöneten Abdülhamid tahttan indirildikten sonra aynı kaplan tarafından parçalanma tehdidiyle karşılaşınca, o meşhur vesveseleri, öldürülme korkuları iyice depreşiyor. Üç yıl boyunca Alatini Köşkü’ne hapsolup hiç dışarı çıkamadığı Selanik’te ruhsal ve fiziksel sıkıntıları artmış, yapayalnız bir 'aile babası' olarak görüyoruz onu. 'Vehm-i Hümayun'un ne menem bir şey olduğu kâh Doktor Atıf'ın, kâh Osmanlı'ya günbegün sinen yıkım havasıyla bir korku şehrine dönüşen Selanik’teki subayların gözünden anlatılıyor.
Osmanlı ailesi Avrupalı bir aile. Çünkü aile Avrupa kültürüne daha yakın. Osmanlıyı yanlış anlatıyorlar. Osmanlı aileleri aslında zaten Batılı, Batı kültürüyle yetişmiş insanlar. Paris modası izleniyor, oradaki modaevlerinden giyiniliyor, piyano bilmeyen yok nerdeyse. Son Osmanlı padişahlarına bakın, vals bestelemişlerdir.
Yazarı Murat Menteş olan bir kitabı ilk kez okudum. Nuh Tufan'ın Ferruh Ferman'ın dublörlüğünü yaparken başına gelen olaylar silsilesini anlatıyor. Hızlı, renkli, akıcı ve mizahi bir zeka ile yazılmış, okurken düşündüren, düşünürken tebessüm ettiren bir roman. Ve eminim yazar da eğlenerek yazmıştır. Sayfalar ilerledikçe neşeli ve şaşkın bir samimiyet taşıdığının farkına varıyorsunuz.
Murat Menteş Türk Edebiyatında apayrı bir yerde duruyor, anladığım kadarıyla kolay okunan, basit romanların yazarı degil, iyi bir edebiyatçı ve muhteşem bir kelime mühendisi. Kitap heyecan ve merak uyandırarak başlıyor, sonra biraz sıkıyor, ama sonunda toparlıyor. enteresan bir roman.
90 küsür yıl önce "direnen" bir ülke iken, nasıl "dilenen" ülke haline geldiğimizi gayet iyi izah eden kitap.
O zamanın yöneticilerinin sıklıkla bahsettiği "savaş bitince asıl savaşımızı cahilliğe, din tüccarlığına, çıkar gruplarına karşı vereceğiz" felsefesinin hayata geçirilemediğini yüzümüze çarpıyor.
"Şu Çılgın Türkler" destansı tarihimizi, Kurtuluş Savaşı mücadelemizi harika bir akıcılıkla ve sürükleyicilikle anlatıyor. Sıkıcı tarih kitaplarından oldukça farklı olan bu kitap; tüm okullarda okutulmalı, imkanı olan herkes alıp okumalı.
Şu Çılgın TürklerTurgut Özakman · Bilgi Yayınları · 202321,7bin okunma
Halide Edip hamım, Ruşen Eşref Onaydın ve Binbaşı Kemal Bey otomobille Adala'ya yetişmeye çalışıyorlardı. Binbaşı birden, şoföre, "Dur!" diye bağırdı.
Araba yavaşlayıp durdu. Binbaşının dikkatini esir bir Yunan subayını geriye götüren bir asker çekmişti. Yunan subayı eşeğe binmişti. Asker yayaydı. Asker binbaşıyı görünce selam verdi. Yunan subayı eşekten indi. Hasta suratlı biriydi.
"Kim bu?"
"Bir esir."
"Nereye götürüyorsun?"
"Geriye. Alay karargâhına."
Binbaşı kızdı:
"Ulan sen bunun seyisi misin, hizmet eri misin? Hayvana sen bin, o yürüsün."
Asker, üçünün de yüreğini titreten bir iç temizliğiyle, "Hiç olur mu komutanım.." dedi, "..o şimdi ocağından kopmuş bir gurbet adamı. Misafir. Bana emanet."
Binbaşı gözlerinin dolduğunu belli etmemek için başını çevirip şoföre, "Yürü!" diye bağırdı.
Araba hareket etti. Asker selam durdu. Sonra Yunan subayına eşeğe binmesini işaret etti: "Haydi bin çorbacı. Akşam karavanasına yetişelim. Aç kalma."
Yola düştüler.
"Al bu 1 lirayı kızım!"
Halide onbaşının gözlerinden yaş fışkırırken sarıldı gözleri görmeyen yaşlı kadına; "Ah anam ah! Bir kere daha iman ettim. Kurtulacağız..."
İşte onlar dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş fedakarlıklarıyla bizim kadınlarımız.
Turgut Özakman'ın kaleminden yazılan bu kitap ve diğer kitapları tarihi anlatış şekli o kadar güzel ki. Herkesin bunu okuması ve tarihini bir kez daha anlamasına yardımcı olacaktır. Çanakkale'nin destanlaşması, Sakarya muharebesi, Büyük Taarruz Savaşı hepsi çok güzel anlatılmış.
8. Tümen Komutanı Albay Kâzım Sevüktekin orduda Efe Kâzım diye anılan babacan, kabadayı bir komutandı. Takdim için yanına getirilen yeni genç subaylarla pek kısa konuştu, isimlerini, nereli olduklarını sormadı. Hatta yüzlerine bile pek az baktı. Başarı dilemekle yetindi. Komutanın bu soğuk tavrı Kurmay Başkanını şaşırtmıştı. Ağzını arayınca komutanın birden gözleri doldu: Yahu bu aslan gibi çocuklar birkaç gün içinde şehit olacaklar. İsimlerini bilmez, yüzlerini hatırlamazsam, acıya daha kolay katlanıyorum. Anlayabildin mi?