Başka bir insan olmak için buraya geldim; çok seyahat ettiğim için biliyorum ki her memleket ve her iklim, her içtimai muhit, insana yeni bir şahsiyet veriyor.
Zaman içinde bir varlık, bir yokluk; bir varlık, bir yokluk... Varlık ve yokluk birbirini takip eder. Oluktan, kesik kesik, fazla hızla inen su damlaları gibi... Bunlar o kadar hızla birbirini takip eder ki, insan varlığı yekpâre ve sürekli görür: (Halbuki o, üstüste konmuş tavla pulları gibi, bir siyah bir beyaz; bir siyah, bir beyazdır.) Her şey, her ân helâkte; yine her şey her an hayatta... Allah her ân her şeyi yok ve her ân her şeyi var eder. Vahdet-i Vücut nüktelerinden biri de bu...
Allahın seçtiği kurtulmuş millet!
Güneşten başını göklere yükselt!
Avlanır, kim sana atarsa kement,
Ezel kuşatılmaz, çevrilmez ebet.
Allahın seçtiği kurtulmuş millet!
Güneşten başını göklere yükselt!
Yürü altın nesli, o tunç Oğuz’un!
Adet küçük, zaman çabuk, yol uzun.
Nur yolu izinden git, KILAVUZ’un!
Fethine çık, doğru, güzel, sonsuzun!
Yürü altın nesli, o tunç Oğuz’un!
Adet küçük, zaman çabuk, yol uzun.
Aynası ufkumun, ateşten bayrak!
Babamın külleri, sen, kara toprak!
Şahit ol, ey kılıç, kalem ve orak!
Doğsun BÜYÜK DOĞU, benden doğarak!
Aynası ufkumun, ateşten bayrak!
Babamın külleri, sen, kara toprak!(1938)