"Neyzen babamız, ahir ömründe bir aralık yemeğe çok düşmüş. Bir seveni yemeğe götürüyor. Şehvetle yediğini görünce şaşırıyor. Sebebini sorunca Baba şöyle diyor: 'Azizim bende bir tek sevgi kaldı: Yemek sevgisi. Bu sevgi bana sazı da, sözü de, musıkiyi de unutturdu. Şöyle bol tereyağlı bir pilav, Rafael' in tablolarını seyrederken duyduğum heyecan kadar, belki daha fazla zevk veriyor. Hele buzlu bir vişne hoşafındaki renk, bilmem hangi tablonun hangi renginde var? Ve bu güzel rengi hangi ressam, hangi şair, manzumesinde canlandırabilir? Hele bir kılıç balığının lezzetini, şairlerimizin manzumelerinde bulabilir misin? Lezzet ile öbüründeki burukluk ne kadar aşikardır. Ne zamandır ağzıma bir damla rakı koymuyorum. Şimdilerde tek düşüncem yemek. Dostlarımdan kime rast gelsem sağlığından önce, bildiği güzel yemeklerin nasıl pişirildiğini soruyorum. Bazı günler haddinden fazla yememe rağmen doymuyorum. Buna rağmen, en az iki haftada bir, midemde bir akademi toplanıyor. Üyeleri, 'Bugün artık az yiyeceksin. Bir yumurta, biraz yoğurt yeterli,' diyorlar. Ben de az yiyorum. Şu kadarını söyleyeyim: İnsanın iştahlı olması, muazzam bir çiftliğinin, milyonlarca dükkanının olması gibidir. Tereyağına kırılmış taze bir yumurtayı, Elhamra Sarayı' na değişmem... "
Deli Tomarı, s. 174-175, Sadık Yalsızuçanlar