İbrahim Halil

Dinya bi xwe dewran e, bizan geh roj e, geh şev / Geh tarî û dûman e û geh rewşen û nûr e 🌤 -Seydayê Tîrêj
Reklam
leyla û mazlumên min hene çiya û welatan bilind dikin bi lîlîyên xwe ji kerema xwe re ji che û jaenne d`arc an meke behs. -Yehya Omerî
Dil yek e dê íşqi yek bit áşiqan yek yari bes Qible dê yek qulûban dilberek dildari bes (Gönül birdir, aşk da bir olmalı; aşıklara bir yar yeter Kıble bir olmalı, kalplere gönül çelen bir yar yeter) /Melayê Cizîrî

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"Neyzen babamız, ahir ömründe bir aralık yemeğe çok düşmüş. Bir seveni yemeğe götürüyor. Şehvetle yediğini görünce şaşırıyor. Sebebini sorunca Baba şöyle diyor: 'Azizim bende bir tek sevgi kaldı: Yemek sevgisi. Bu sevgi bana sazı da, sözü de, musıkiyi de unutturdu. Şöyle bol tereyağlı bir pilav, Rafael' in tablolarını seyrederken duyduğum heyecan kadar, belki daha fazla zevk veriyor. Hele buzlu bir vişne hoşafındaki renk, bilmem hangi tablonun hangi renginde var? Ve bu güzel rengi hangi ressam, hangi şair, manzumesinde canlandırabilir? Hele bir kılıç balığının lezzetini, şairlerimizin manzumelerinde bulabilir misin? Lezzet ile öbüründeki burukluk ne kadar aşikardır. Ne zamandır ağzıma bir damla rakı koymuyorum. Şimdilerde tek düşüncem yemek. Dostlarımdan kime rast gelsem sağlığından önce, bildiği güzel yemeklerin nasıl pişirildiğini soruyorum. Bazı günler haddinden fazla yememe rağmen doymuyorum. Buna rağmen, en az iki haftada bir, midemde bir akademi toplanıyor. Üyeleri, 'Bugün artık az yiyeceksin. Bir yumurta, biraz yoğurt yeterli,' diyorlar. Ben de az yiyorum. Şu kadarını söyleyeyim: İnsanın iştahlı olması, muazzam bir çiftliğinin, milyonlarca dükkanının olması gibidir. Tereyağına kırılmış taze bir yumurtayı, Elhamra Sarayı' na değişmem... " Deli Tomarı, s. 174-175, Sadık Yalsızuçanlar
“Şöyledir bilin ey ihvanlar, ey dostlar ve de ey mert yoldaşlar! Ahilik çok ulu kattır ve de saygılı basamaktır. Ama onu gördüm ki, bölüklerimize şeytan uğramış, yiğitlerin gönül gözlerini bağlamış. ‘Bundan böyle, hiçbir yolsuzluk bize erişebilemez,’ diye kibirlenmişler, çizgiden çıkmışlar, doğruluğu şuraya koyup eğriye sapmışlar. Sohbetler, yârenler bozulmuş, sofralara haram girmiş, nefisler kuduz canavar gibi azgınlaşıp gem almaktan çıkmış. Alplığın yerini yavuzluk, utanmanın yerini yüzsüzlük kapmış. Bilmekliğin uyanık ışığı sönüp bilmezliğin uykulu karanlığı yerin yüzünü sarmış. Ahiler, pir kapılarını boşlayıp beyler kapısına birikmiş… Oysa bu dünyada her bir nesneye bozuntu elverir, ahiliğe erişebilemez!” (Kemal Tahir, Devlet Ana, 79)
Reklam
Reklam