Zaman diyordun, ipi kopmuş bir uçurtma
Ben ona yaralı dağları ekledim, gidenlerin yükünü
Bir tufandan artakalan kayıp yüzükleri, bal özlerini
Ben uzun sürmüş bir kıyametin sabahında, seni
Korkma, ben söylediğin bütün gecelerden daha yaşlıyım
Canımla yeşermiş bu eleğimsağma gibi göğeren ağaçlar.
Gazi şiirlerin akşam ilhamlarından, şehit cönklerinden
Sunturlu bir küfürle geçiyorum bazen bazı asırlardan
Siperlerde fast food ile beslenenleri tarih affetmiyor
Haritalar kemiksever tellakların muteber yalanları.
Bu, taşları kayalardan kopartan yalnızlığın diri sesi
Sen bakma bana, göz bebeğindeki yelkenler beni köpürtür.
Ruhla beden arasında serpilmiş incir tozlarından geçiyorum
Bir özür gibi yeniden başlıyorum kendimi tanımaya
Şimdi kim anlayacak beni, şiirim denizini arayan gemi
Dilimin ateşinde tilkilerle kuzuların o makûs aritmetiği.
Sen suç ben ceza. Bir başkası gelmiyor aklıma
Bilirim, koşsam da yetişemem o meçhul yazgıma.
Sayfa 12 - Uzun Sürmüş Bir Kıyametin Sabahı, Ahmet Edip Başaran
Ceviz Kabuğu - 11 Haziran 2005 tarihli bölümünü izliyor ve Özel’in “henüz yayınlanmamış” yeni şiirini dinliyorum. John Maynard Keynes'ten Nefretimin Yirmi Sebebi’nden birinci çeyreğin beşinci şiiri:
“Seni dünya gözüyle bir daha görmek! Bunu da nereden çıkardın?
İçimde boşuna arama bulamazsın böyle bir isteğin kırıntısını
Bilmez idiysen öğren duymadıysa iyi açılsın kulağın
Dünyadaki gözüme çarpmadın sen şimdiye dek”
Of Not Being A Jew kitabı bu şiirler bitince yayınlanacakmış, öyle diyor.
“Daüssıla, malihülya, nostalgia!”
Ben ağaçta dallar arasında uyuyorum dedim ya. Aslında eksik söyledim. Ben ağaca bir yaşında çıkmaya başladım. Ondan önce koyun koyuna ceylan kardeşimle yattım, uyudum.
Sonra ağacım beni kendine, yukarı çekti. İçimde karşı koyamadığım bir ses, dala tırmanmamı söyledi mütemadiyen. Gökler beni çekiyordu.
Önceleri korktum yüksekten. Sonra kuşları gördüm. Onlar korkmuyor ve en uç dala konuyorlardı. Bir kuş kadar olamayacak mıyım diye düşündüm hep. Sonra rüyamda kendimi hep başımın üstündeki o ağacın dalında gördüm. Hep orada ağacın çatalında uyuduğumu gördüm. Bu rüyalar benim için bir uyarı oldu. Bir öğretmen.
Sonra rüyamı tatbike geçtim. Ceylan kardeşimi uyuttuktan sonra dalıma çıkmaya başladım.
Mürebbinin bizi böyle küçülten kardeş etme planından kastı ne bilmiyorum.
İki ayrı cins, birbirine can düşmanı istenirse dost ve kardeş haline gelebilir, getirilebilir; ben bunu ispatladım demek istiyor olmalı. Aklıma bundan başka bir şey gelmiyor.
Fıtratın değişmeyeceğini göstermek mi istiyordu yoksa?