“Aranızdaki bu şey bahsi edilemeyecek kadar ürkektir. Bu öyle küçük bir kıvılcımdır ki en dikkatli nefes bile onu söndürebilir.”
Baş İsimci kafasını sağa sola salladı. “Ne kadar zeki olursanız olun, sözcükleri ne kadar iyi kullanırsanız kullanın kaybetmeye mahkûmsunuzdur. Çünkü ağızlarınız aynı dili konuşsa bile kalpleriniz konuşmaz.” Bana dikkatle baktı. “İşte bu bir tercüme meselesidir.”
Elodin bu sefer de iki parmağını birden kaldırdı. “İkinci yol daha dikkatlidir. Önemsiz şeylerden konuşursunuz. Havadan sudan. İkinizin de bildiği bir tiyatro oyunundan. Birlikte vakit geçirirsiniz. El ele tutuşursunuz. Öyle yaparak birbirinizin sözcüklerinin altında yatan gizli anlamları öğrenirsiniz. O sayede de zamanı gelince birbirinizin dilini konuşabilirsiniz ve iki taraf da söylenenleri anlayabilir.”